Dijitalleştik mi Gerçekten?

önce yayınlandı

Okuma Süresi: 7 dk

Paylaş:

Şu an yaşadığımız dönem birçok gelişmelere gebe.  Sermaye hegemonyasının kar maksimizasyon iştahı önündeki her türlü engeli yok etmek amacıyla elindeki tüm aygıtları fütursuzca kullanmasını sağlayan bu kapitalist düzeni sorguladığımız bir dönem. Sistem artık birçok ihtiyacı karşılayamıyor. Zaten kurgulanan sistem insanların duydukları ihtiyaçları karşılamak üzere değil, duyulması istenen ihtiyaçların yaratılması üzerine kurgulandığından bu döngünün “eski normal”de geçerli olduğunu, günümüz değişen koşullarında artık işlemediğini görüyoruz.

Hayat tarzımız, sosyal ilişkilerimiz, iş yapış modellerimiz, ticaret, alışveriş, günlük alışkanlıklar, aile ve devlet yapıları, idari düzen… Herşey Covid-19 ile birlikte evrilmeye başladı. Düşünce tarzımız ve bugüne kadar dayatılan ihtiyaçlar da tabi değişiyor.

Dijital yaşıyoruz. Devamlı konuştuğumuz, dillere pelesenk olan dijital dönüşümün kaçınılmaz olduğunu bu salgın başladığı andan itibaren gördük. “Yeni normal” diye yeni bir kavram girdi hayatımıza. Hızlı ve baş döndürücü bir şekilde yeni iş modelleri ve iş yapış şekillerine alıştık, alışmak zorunda kaldık.

Sistem ya buna uyum sağlayacak, ya da ölecek. Tam bir evrim sürecindeyiz.  Eskiye dönüş olacak mı bilmiyoruz, ama olacaksa da bunun için oldukça uzun bir zaman gerekecek. Artık herkes bunu bir şekilde kabullendi: bu ortamda bireyinden devlet kurumlarına kadar herkes uyumlanmak zorunda.

Sosyal mesafe zorunluluğu beraberinde dijital hayatı da getirdi dedik. Bu süreç sadece bireylerin dijital adaptasyonu değil, kurumların ve devletlerin de dijitale hızlı uyumu açısından önemli bir sınav oldu. Küreselleşme ile birlikte akışkan olan ticari ve sosyal hayat, birden sınırların kapanması, sosyal hayatın kabuk değiştirmesi, tüketim ihtiyaçlarının 180 derece değişmesi ile birlikte sekteye uğradı. Virüsün yayılması böylece ülkelerin sınırları içinde kontrol altına alınmaya çalışılırken her ülke nezdinde sağlık odaklı olmak üzere birçok alanda inovatif çalışmalar hızlandı. Bu çalışmaların daha çok özel sektör bünyesinde küçük start-up veya bireysel girişim alanında gözlenmesi, büyük kurumsal yapıların ve devlet yapılarının hantallığı karşısında daha çevik olmaları açısından gayet anlaşılır ve beklenen bir durum tabii ki. Ancak bilginin sınır tanımadığı günümüzde sağlık, finans başta olmak üzere birçok alanda yazılımsal ve teknolojik global entegrasyonlara gidilirken, devletler bazında işbirlikleri ve koordinasyonun geride kaldığını, hatta daha da ayrışıp uzaklaştığını gözlemledik.

Sınırlar kapandı, uluslararası turizm ve denizaşırı seyahatler minimum seviyeye indi.

Peki çare bu mu olmalıydı? Her ülke kendi vatandaşının sağlık bilgilerini Covid-19 etkileşim uygulamaları ve takip sistemleri ile merkezi olarak gözetliyor. Böylelikle etkin bir kontrol mekanizması oluşturmaya çalışıyor. Ancak sağlık krizi ile birlikte talep daralması sonucu oluşan ekonomik türbülansın etkilerini azaltmak amacıyla, Mart ayından Mayıs sonuna kadar sıkı bir şekilde uygulanan karantina yönetiminin kademeli olarak gevşetilerek yaz aylarındaki turizm hareketliliğin en azından bir nebze canlılık getirmesine çalışıldığını, sadece ülkemizde değil diğer ülkelerde de gözlemledik. Ülkemiz gibi ödemeler dengesinde önemli bir kalem olan turizm gelirlerinin kaybını kısmen de telafi etmek üzere sınır kapılarını belirli koşullarla açtık. Bu da tabi beraberinde salgın kontrolünde sağlanan disiplinin kaybedilmesi anlamına geldi.

Sadece turizm açısından değil uluslararası iş olanaklarının da seyahat engelleri nedeni ile kısıtlandığı bu dönemde sağlık bilgilerinin takibine yönelik entegrasyon olmaması ülkeler arası iş birlikleri ve global ekonomiyi de olumsuz etkiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü başkanının “virüsten daha tehlikeli olan, ülkelerin dayanışma yoksunluğudur” söyleminin arkasında da yatan faktörlerden biri budur. Sağlık bilgilerinin entegrasyonları sadece seyahat engellerinin ortadan kalkması değil, aşı ve tedavi çalışmaları ile virüsün mutasyon etkilerini de real-time takip etme açısından önem arz ediyor. Bu aşamada devletlerin vatandaşlarını sağlık odaklı takip ederken bu uygulamaları bir gözetim aygıtına dönüştürmemesi kritik bir faktör olarak zihinlerde soru işareti bırakıyor. Otoriter yapıdaki ülkelerde bu mekanizmaların sakıncalarını görüyor ve duyuyoruz. Bu nedenle mahremiyet odaklı ve kişi-egemen uygulamaların hayata geçirilmesi elzem.

Bahsettiğimiz çözümler aslında çok basit olarak, verilerin dağıtık bir yapıda anonim olarak tutulabildiği, veri yönetiminin dijital ve anonim bir kimlikle veri sahibinde olduğu, veri giriş ve onaycılarının sisteme tanımlandığı ve yetkin akredite mercilerin olması gerektiği veri siloları.

Hali hazırda merkezi olarak takip edile,n bu sistemlerin blokzincir teknolojisi ile kullanıcı (vatandaş – hasta) ve yöneten (devlet) arasındaki güveni pekiştirecek yapılara dönüştürülmesi çok da zor değil aslında. Günümüzde sağlık kayıtlarının tutulmasına ilişkin birçok bağımsız blokzincir uygulaması var. Asıl zorluk bunların birbiri ile konuşmalarını sağlayacak çözümlerin oluşturulması. Bu konu artık bir tercih değil; ciddi bir ihtiyacı karşılamaya yönelik bir zaruriyet.

Sadece sağlık bilgilerinin değil vatandaşların ülkeler arası özel izinler ile seyahatleri için de bu entegrasyonlar şart. Çok yakında yaşanılan bir tecrübeyi paylaşmak isterim.

Bir Orta Avrupa ülkesine, oradaki resmi bazı işlemler için acil olarak gidilmesi gereken bir durum ortaya çıktı. Aslında bu resmi işlemler tam da salgının başladığı dönemlerde planlanan bir süreçti, ancak seyahat tarihinde her ülke tarafından konulan sıkı karantina önlemleri çerçevesinde kapanan sınır kapıları ve iptal edilen uçuşlar sebebiyle işlem gerçekleştirilememişti. 5 aydan biraz daha uzun bir sürenin ardından acil olarak gelinmesi ve söz konusu bürokratik işlerin halledilmesi zorunluluğu ortaya çıktı, aksi takdirde o ülkede oturmaya ve çalışmaya ilişkin kazanılan birtakım haklar kaybedilecekti. Peki ülkeye nasıl giriş sağlanacaktı? İlgili ülkeye uçuşlar başlamıştı. Fakat geçerli Schengen vizesi yoktu. Vize almak isteseniz hiçbir ülkeden turistik vize alamıyorsunuz, hadi alsanız bile turistik amaçla zaten vizeniz olsa da giriş yapamıyorsunuz. İlgili ülkedeki devlet dairesi, resmi bir yazı göndererek bu sorunu çözebileceğini iletti. Ve antetli kağıda imzalı bir davet yazısını DHL ile gönderdi. Biletler alındı, ülkeye girişte geçirilecek karantina süresince kalınacak yerler rezerve edildi. Ülkeden çıkış işlemleri için uçuştan en 4 saat öncesinden havalimanına gelinmesi tavsiyesi üzerine uçuş günü 07:00’deki uçuş için 03:00’de havalimanına gidildi.

Daha check-in öncesi kurulan bir kontuar ile yolcuların belgeleri inceleniyor, ülkeden çıkış için olmasa bile karşı ülkeye giriş için gerekli kriterlerin sağlanıp sağlanmadığı, yani geçerli belgenizin olup olmadığı kontrol ediliyor. Vize ile turist kabul eden ülkelerin dışında kendi vatandaşı veya oturma/çalışma izni olan kişilerin dışında turist kabul etmeyen ülkelere giden yolcuların evrak denetimleri yapılıyor.

Sıra bizim evraklara geldiğinde teyit alınması gerektiği söylenerek hem Türk mercilere, hem de ilgilli ülke mercilerine mail atılarak yazının teyidi alınmak isteniyor. Sabaha karşı atılan bu maile tabi ki karşı ülke mesai saati başladıktan sonra onay geliyor, TSİ ile yaklaşık 10:30 itibariyle. Bu arada uçak kaçıyor, biletler açığa alınıyor. Onay sonrası sisteme tekrar girişler yapılarak ilk uçuş olan 3 gün sonrasına tekrar bilet düzenleniyor. Evden çıkış 02:30, eve tekrar geri dönüş 13:00.

Hem vakit, hem enerji, hem de otel rezervasyon iptali nedeniyle uğranılan parasal kayıp. 2020 yılına gelindiği bir dönemde, her şeyin artık dijital olması gerektiğini savunduğumuz, konuştuğumuz bir süreçte bu kağıt işleri, zaman harcanan onay-teyit prosedürleri aslında ne kadar maliyetli, külfetli ve vakit kaybı…

Olması gereken, devlet dairesi tarafından girilen davet yazısının kişinin kendi yöneteceği dağıtık bir veri sistemine şifreli bir şekilde girişinin yapılması, bu veri girişinin ilgili ülke dışişleri ve emniyet güçleri tarafından teyit edilmesi, ihtiyaç olduğu anda, ağda bir üye olarak yer alan kendi ülkesindeki idari mercilere bu bilgiyi görme yetkisini açmak.

Dijital transformasyonun sadece kurumlar içinde veya bireylere yönelik değil, devlet mekanizmaları, kamu yönetimleri ve hatta global işbirliği entegrasyonlarıyla genişletilerek hayatın her alanına uygulanması çok önemli, gerekli ve de acilen yapılmalı.

Bunun için;

  • Kullanılabilirlik
  • Ortak konuşabilirlik / çalışabilirlik
  • Teknolojik okur yazarlık
  • İstek
  • Çeviklik
  • Teknolojik altyapı alanlarında aşama kaydedilmesi gerekiyor.

Yukarıda saydığım maddelerin içinde bana göre en önemlisi İSTEK. Bunu devletin, devletlerin ortak zeminde karar verip hızlıca ilerlemesi veya vatandaşların bu konuda idarecileri zorlaması şart.

Aksi halde dijital görünümlü bir vizyonda yaşamaya devam edeceğiz.

Bu makale yatırım tavsiyesi veya önerisi içermemektedir. Her yatırım ve alım satım hareketi risk içerir ve okuyucular karar verirken kendi araştırmalarını yapmalıdır.

ebruguven

Yazar: Ebru Güven

Bitcoin, riskine kıyasla en iyi yatırım aracı oldu

New York Digital Investment Group’a (NYDIG) göre BTC, volatilitesine kıyasla en iyi performans gösteren yatırım aracı oldu. NYDIG Küresel Araştırma Başkanı Greg Cipolarp’nun 11 Ekim’de paylaştığı analize göre Bitcoin getiri bakımından “kalabalıktan” ayrışıyor. Analistler, “Sharpe oranı”nı kullanarak BTC’yi diğer yatırım araçlarıyla kıyaslayarak bu sonuca vardı. Söz konusu metrik finans dünyasında bir varlığın riskine kıyasla performansını ...

Bağlantıyı kopyala