Son 1 yıl nasıl geçti, neler oldu…
Bu yıl kripto paraların her zaman olduğundan daha fazla gündemi meşgul ettiği bir dönem geçiriyoruz.
Geçmiş bir yıllık döneme baktığımızda yaşanılan değişimler inanılmaz!
Uzaktan çalışmaya başladık. Mesai saatlerimiz arttı!
Evlerimize kapandık, dünyaya açıldık!
Dijital hayata geçtik, herkes birer yönetmen, prodüktör oldu…
Sistemler daha fazla sorgulanmaya başladı. Harcama alışkanlıklarımız, tüketim eğilimlerimiz değişti. En önemlisi ödeme şekillerimiz, yatırım motivasyonlarımız değişti. Bu değişim sadece bizim kendi çevremizde değil, tüm dünyada, aynı anda olmaya başladı.
Hatırlayın lütfen!
Pandemi nedeniyle karantina uygulamalarının global olarak neredeyse aynı anda başladığı Mart 2020’nin 13. günü!
Tüm piyasalar -borsa, altın, tahvil ve bono ile birlikte kripto para piyasalarının allak bullak olduğu gün. Bitcoin fiyatının neredeyse sıfırlanmaya doğru serbest düşüşe geçtiği o gün…
Ve bugün:
1 yıl içinde geldiğimiz nokta inanılmaz! Küllerinin içinden resmen The Economist dergisinin 1988 Ocak sayısı kapağındaki
Zümrüdü Anka gibi yeniden doğan Bitcoin.
Devletlerin 2008 krizinde olduğu gibi yine aşırı para basması, bu likiditenin önemli bir kısmının kripto paralara, özellikle
Bitcoin’e yönlenmesinde etken oldu.
Bu kadar basılan paranın enflasyonist etkisinin olmaması kaçınılmaz. İşte bu nedenle de Amerika’daki halka açık şirketlerden başlayarak birçok kurum,yatırım ve portföy yönetim şirketleri varlıklarının bir kısmını, arz mekanizması kodlarının içine değişmeyecek şekilde programlanmış olan, bu nedenle de arzı sınırlı bir dijital varlık olan Bitcoin’e dönmeye başladı.
Bu kurumsal benimseme sadece şirketlerin yatırımları olarak değil, PayPal, Visa ve MasterCard gibi dev ödeme ve kart şirketlerinin de kripto alım/satım ve işlemlerine aracılık etmeye başlaması ile daha da perçinlendi. Aynı zamanda DeFi ekosisteminin büyümeye devam etmesiyle birlikte 2021 ilk çeyrek sonu itibariyle harika bir boğa sezonunun içinde olduğumuzu söylemek mümkün. Sadece BTC, DeFi ve kurumsal kripto adaptasyonunu değil, asıl son ayların, belki de dot.com veya ICO çılgınlığının başka bir versiyonu olarak tüm zamanların en büyük hype’ı olmaya aday NFT’leri de konuşuyor, yakından takip ediyoruz. Bu dönem her geçiş döneminde olduğu gibi ilerisi için yeni devler ortaya çıkaracaktır. Amazon, Google, PayPal’ın ortaya çıkması gibi…
Peki biz Türkiye’de ne yaptık?
Çok güzel “kripto oynadık” (!) Tükettik. Teknolojik diğer tüm alanlarda olduğu gibi hiçbir şey üretmeden sadece tükettik!
Son dönemlerde de özellikle Avrupa ve Amerika kaynaklı regülasyon ve düzenlemeleri takip ettik. Bunların ülkemizde benzer uygulamalarının nasıl kurgulanabileceğini tartıştık ve tartışmaya da devam ediyoruz.
TL’nin TCMB Başkanının görevden alınması ile başlayan değer kaybı sürecinde kriptopara yöneliminde ciddi seviyede artış olması, gözleri bir kez daha bu alana çevirirken bir düzenleme ve regülasyon gelir mi tartışmaları da hızlandı.
Düzenlemeli mi, düzenlememeli mi!
Bu konuda sektörün önde gelen birçok fikir üreticileri haklı olarak tam bir dönüm noktasında olan ülkemiz için olması gereken düzenleme ve tedbirlere yönelik görüşlerini açıklamaya başladı. Tabii ki ortak kanı ve temenni, düzenlemelerin sadece vergi odaklı olmayıp teknolojinin, inovasyonun yolunu açacak, girişimcilere ve teknoloji geliştiricilere bu konuda destek sağlayacak uygulamaların yaygınlaştırılması yönünde.
Blokzincir teknolojisi bildiğiniz gibi özünde merkeziyetsiz, otoriteden bağımsız yapılar. Kolektif çaba ve katkı ile işleyen, yakıtı da teşvik olan sistemler bunlar. Aracının sürtünme maliyeti ile gerçekleştirdiği güven mekanizması görevini artık kod, matematik ve şifreler üstleniyor. Dolayısıyla artık aradan aracılar kalktığı için sorumluluk tamamen bireylerde ve kullanıcılarda. Yani “not your keys, not your money”.
Öncelikle kitlelerin böyle bir sorumluluk bilinci ile işlem yapabilmesi için ciddi bir dijital, teknoloji ve finans okuryazarlığına sahip olması ve bu konuda eğitilmesi gerekiyor. Bir geçiş dönemi yaşadığımız için insanların kendilerini güvende hissetmeye ihtiyacı bulunuyor. Bu nedenle küçük yatırımcı veya tüketicilerin korunması açısından birtakım düzenlemelerin gelmesi gerekli gibi görünüyor. Her ne kadar blokzincirin ruhuna, felsefesine aykırı olsa da özellikle kripto para alım satım platformlarına ilişkin kötü niyetin önlenmesi, suistimalin önüne geçilmesi konularında denetleme yapılması faydalı olacaktır.
Bu alanda ciddi bir endüstri ve istihdam oluşuyor. Hem teknoloji gelişimi, hem de burada halihazırda var olan istihdamı korumak ve ileriye dönük artmasını desteklemek için aracı platformlara lisanslama, sermaye yeterliliği ve denetimlerin gelmesi sektör oyuncularının da istediği ve beklediği bir adım.
Fırsat penceresi…
Diğer yandan konuya sadece kriptopara, trade ve vergilendirme ekseninden bakmayıp blokzincir teknolojisinin birçok alanda geliştirilmesi ve Use-case’ler oluşturulması için alanlar yaratılması gerekiyor. Şu an dünyada bu teknolojiye yön veren pek çok yerde örneğini gördüğümüz uygulamalara benzer şekilde; kamu-özel sektör-STK’lar ve üniversitelerin bir araya gelerek oluşturacağı inovasyon merkezlerinin kurulmasının teşvik edilmesi önemli. Bu merkezler projeler için regülasyon-bağımsız deneysel ortamlar sağlamalı.
Finans kaynaklarına erişim başta olmak üzere proje geliştiricilere gerekli pazarlama, strateji, hukuk ve yönetim danışmanlık imkanları sağlanabiliyor olmalı. Burada oluşacak kavram kanıtı uygulamalar doğrultusunda gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması, bir yandan teknolojide günceli yakalamamızı sağlarken bir yandan da dış dünya ile entegrasyonda maliyetlerin azalması ve süreçlerin sadeleşmesi başta olmak üzere birçok avantajlar da sağlayacaktır. Bunun bir adım ötesi için süreçlere kripto varlıklar veya MB Dijital Paraları ile ödeme altyapılarının şimdiden entegre edilmesi Türkiye’nin alternatif finansal kaynaklara erişimi açısından da eşsiz bir konum sağlayacaktır.
Bu noktada kripto varlıkların bir an önce sınıflandırılması, tanımlarının yapılması ve muhasebeye konu yöntemlerinin belirlenmesi çok önemli olacaktır. Konuya sadece şirketlerin kriptopara benimsemesi olarak bakmak vizyonu dar tutmak anlamına gelebilir. Daha geniş perspektiften bakıldığında ülkemizi konumlandırmak istediğimiz Finans Merkezi hedefi için blokzincir teknolojisi ve kriptoparalar aslında ciddi bir fırsatı da beraberinde getiriyor. Halihazırda özellikle DeFi dediğimiz merkeziyetsiz finans, tokenizasyon gibi uygulamaların hem İslami Finans anlayışına uygun olması, hem de hızlı, şeffaf ve teknoloji odaklı altyapılar sunması Türkiye’nin kendini konumlandırması açısından önemli bir eşik.
Kripto Varlık tanım ve sınıflandırması
Kriptoparaların öncelikle dijital bir varlık olarak mı, emtia olarak mı, veya yabancı para/döviz olarak mı kabul edilmesi, yoksa bambaşka bir dijital varlık sınıfı mı oluşturulması gerekiyor, buna karar verilmesi önem arz ediyor.
Zira bu paraların da türüne, kullanım alanlarına göre ayrı tanımları bulunuyor.
Security token dediğimiz paralar en basit anlamıyla hisse / menkul kıymet değeri taşıyan varlıklar olurken, stablecoin dediğimiz sabit kripto paralar aslında yabancı paradan farklı bir tanıma sahip olmamalı. Bir utility token ise hizmet amaçlı alınan ve sadece belirli bir ekosistem, proje dahilinde kullanılan tokenlar olup yine bunlar da alt kullanım amaçlarına göre farklı sınıflandırılmalı: eğer bunlar bir oy hakkı gibi bir hak taşıyorsa belki bir menkul kıymet, veya fikri hak temsil eden bir varlık olarak kabul edilmeli.
Her birinin de vergilendirme dinamikleri farklı olmalı. Bir kısmı beyana tabi olarak gelir vergisi kapsamına girerken, bir kısmı kaynağında stopaj kesintili, bir kısmı da yabancı para alımlarında uygulanan kambiyo gider vergisine tabi olmalı. Ancak özellikle hisse senedi gibi menkul kıymet benzeri tokenlarda alım-satım amaçlı alımlar ile yatırım amaçlı alımların farklı değerlendirilmesi, yani elinde bulundurma süreleri göz önünde bulundurularak vergilendirme esaslarının oluşturulması adil olacaktır. Bu durumda elde tutma süresinin neye göre takip edileceği konusu önem kazanmaktadır. “Custodian” denilen saklama hizmetlerinin 3. partiler tarafından denetlenen kuruluşlarca yapılması durumunda bu kayıtların takip edilmesi mümkündür. Bu noktada kişi mahremiyeti ortadan kalkmaktadır. Ayrıca vergilendirmeye esas tutulacak gelirin neye göre ve nasıl hesaplanacağı da soru işaretleri doğurmaktadır.
Kısacası vergilendirmeden ziyade öncelikle kripto para platformlarının regüle edilmesi, ve buradaki işlemlerde yabancı paralar KGV uygulanması en makul çözümdür.
Sonuç
MB Dijital Paralarının da ilerleyen dönemlerde hayatımıza girmesiyle artacak programlanabilir paralarının, cüzdan kullanımlarının, hayatımıza ne şekilde, hangi anlamda etki edeceğinin bilincinde olmamız öncelikle çok önemli. Bu nedenle işin artık vergi yönünden ziyade acilen insanların bilinçlendirilmesi, eğitilmesi, mahremiyet odaklı farkındalık yaratılması, teknoloji üretmeye yönelik teşvik ve desteklerin verilmesi ana gündem maddemiz olmalı. Hem kamu otoritelerinde, hem de toplumda bu bilincin yerleşmesi, bu konuya odaklanılarak ileriye dönük adımların atılması gelecek nesillere de uygun istihdam ve yaşam olanaklarının oluşması açısından artık bir tercih değil, zorunluluk olmalı.