Yıllardan beri sosyal medyada blokzinciri ve kripto para inovasyonları ile ilgili bitmek bilmez bir tartışma vardır. Bu inovasyonların arkasında ya devletler vardır denir ya da gizli güçler… Kimse çıkıp bu iddialarını destekleyecek kanıtlar ya da bilgiler sunmaz ya da sunamaz ama bu tür düşüncelerin, mantıklı açıklamalar geldiğinde bile dirençli bir şekilde kafalarda yer etmeye devam ettiğini görürüz.
Bu yazıda size kendi hayat hikayemle de karışık olarak kripto paraların ve blokzinciri yeniliklerinin çıkış kaynağını özet bir şekilde anlatacağım. Göreceksiniz ki, en azından bu yazarın gözünden bu gelişmeler hep adım adım ve sırayla olmuştur, belli bir gelişme mantığı içinde bu noktaya gelmişlerdir.
1992 yılında doktora öğrenicisi olarak Bilkent Üniversitesinde bulunmaktaydım. Kendime tez konusu arıyordum ve o sırada internet, yani World Wide Web, henüz sadece CERN araştırma laboratuvarlarının bünyesindeki fizikçiler için yazılmış, yaygın olarak tanınmayan küçük bir programdan ibaretti. Bana da, Bilkent’te hocalık yapan fizikçi bir arkadaşım bu programdan 92 yazında bahsetti ve bir gün tüm dünyada global bir bilgisayar ağını oluşturacak potansiyelin burada olabileceğini söyledi. Evet, hepsi bu kadar. Global bir bilgisayar ağının potansiyeli oluşmaktaydı. 2012 yılında Bitcoin hakkında da buna benzer şekilde, günün birinde global potansiyeli olabilir diye konuşulmaktaydı.
Bugün adına internet dediğimiz yazılım da tek bir kişi tarafından programlanmış ve küçük grupların içinden etrafa yayılmıştı. World Wide Web, ilk defa Tim Berners Lee adlı bir sys-admin tarafından programlanmıştı ve çevreye dağıtılmıştı: bu kişi hala hayatta, ve aynı Satoshi gibi ama ondan 20 yıl kadar önce yazılımını kamuya, yani bizlere armağan etmişti. Bu “armağan etmişti” sözünün ne kadar derin bir anlam taşıdığını başka bir yazımda detaylı olarak anlatacağım. Zira parayla satmayıp, kamuya armağan etme eylemi, Batı kapitalizmi ve ekonomi literatürü açısından bir tabudur. Asla olamayacak bir opsiyon olarak, oyun teorisinin ilk kez tarif edildiği kitaptaki matematiksel hesaplarda ihmal edilmiştir. (Kitap: Theory of Games And Economic Behavior, 1944 basımı, yazarları John Von Neumann ve Oscar Morgenstern).
Satoshi’den 20 yıl önce Tim Berners Lee’nin kamuya armağan ettiği programı, 1993 yılında yine open source olarak yayınlanan Mosaic isimli bir görsel tarayıcı sayesinde kitlelere yayılmaya başladı. İşte tam bu sırada, 1993 Ocak sonunda ben de doktora tezime karar vermiştim ve fakültedeki hocalarıma sunum yapmıştım. Bir gün global bir ağa sahip olacağımızı varsayıp, o ağ ortaya çıktığında dijital olarak kopyalanabilen tüm dosyaların (kitaplar, filmler, oyunlar, müzikler…) serbestçe ve milyonlarca defa kopyalanacağını, dolayısı ile ileride bunları satabilmek için yeni yöntemler, belki de dijital bir ağ parası gerekeceğini söylemiştim.
O zaman için çok uçuk olan bu tezime başlayamadım, çünkü işler bir anda çok hızlı gelişti. İki yıldan az bir süre içinde 1995 yılı başında artık dünya çapında bir internet ağı vardı ve web sayfası yapımı çok hızla büyüyordu. Ben de bu hengamede kendimi ABD’de bir üniversitede doktora öğrenici olarak buldum ve ilk internet sayfamı da aldığım bir dersin bitirme ödevi olarak 1994 Kasım’ında yaptım.
İşte o dönemde, benim tezimi sunduğum ay ilk sayısı yayınlanmış olan Wired isimli bir dergi, internetin yayılmasına öncülük etmişti. Wired yayınlandığı ilk dört yılda adeta bir kutsal kitap gibiydi. Her türlü dijital inovasyon mutlaka Wired’da haber olurdu, zaten olmazsa o iş değerli sayılmazdı. İşte kutsal kitabın üçüncü sayısının kapağı da Cypherpunk’lar, yani Şifreci “hacker” Punk’lar üzerineydi.
Cypherpunk denilen yazılımcıların dünya görüşlerini daha sonra 2600 isimli ünlü dergileri ile tanıştığımda gayet iyi anlayacaktım. Internet diye bildiğimiz devrimin yaratıcısı olan kişilerin arasında önemli bir grup olan bu Cypherpunk’lar dijital para sistemleri üzerine de bir çok deneyler yaptılar. Digicash gibi, e-cash gibi isimleri olan bu paralar o zaman için çok önemli inovasyonlardı, ama ne yazık ki bu deneysel paralar bir türlü yaygın kullanıma giremediler. O zamanlar, şifreci-yazılımcıların çabası bu paraları 1 sentten daha pahalı hale getirmekti, yeter ki sıfır sent olmasınlar diye uğraşıyorlardı. Şimdi görüyorum ki, bunu anlamak bitcoin’i anlamak açısından da çok önemli bir nokta, zira Satoshi’nin çözdüğü en öncelikli problem, icat ettiği dijital parayı değerli hale getirebilmekti. Bunu sağlamak için arada Cyperpunk’lar zamanında olmayan, 2001’de bulunacak bir inovasyona daha ihtiyaç vardı: Bit-torrent’e.
Dünya internetin icadından ve yayılmasından sonra çok hızlı dönmeye başladı. Artık bilginin yayılması çok hızlı oluyor, bir bilgi, resim ya da müzik dijital formatta internet sayfalarına düştüğü andan milyonlarca göz tarafından görülüyor, milyonlarca kulak tarafından dinleniyordu. Bunun önüne geçmek artık imkansız olmuştu. Ben de 1996 yılında Amerika’dan ülkeme geri dönmüştüm ve Türkiye’nin ilk web sitelerini yapan ekibin içindeydim. Sonraki on küsur sene hep internet üzerinde çalışan projeler yaptık.
İleriye saralım, 2011 yılında kendimi İTÜ teknoparkı içinde, dijital para ile ve 3 boyutlu sanal dünyalarla uğraşan bir yazılım start-up’ında buldum. Migros’da ve bakkallarda geçecek alternatif dijital bir para yapmakla uğraşıyorduk. Dijital paramızın baştan halka arz edilerek satılabileceğini ve ondan sonra paramızı kullanan herkesin ortağımız olacağını planlıyorduk. Yani ICO denilen fikri daha 2008 yılında düşünmüştük ve Silikon Vadisindeki yatırımcılarımıza anlatmıştık. Ama zaman daha çok erkendi ve bizim dijital para inovasyonumuz için teknolojimiz yetersizdi. Bizler merkezi bir para ile uğraşıyorduk ve bunu taşıyacak (yani blokzincirinin yerine geçecek) bir sanal dünya imal ediyorduk. Oysa ki dünya çok yakında gayri merkezi bir dijital paraya doğru yelken açacaktı. 2011 yılında ekip arkadaşlarım bana bitcoin isimli bir paradan bahsettiler. Epeyce bir inceleme yaptık o dönemde bitcoin üzerine, geceleri bir makinede yaptığımız madencilik ile bir adet bitcoin oluşuyordu, bunu görmüştük. Ama Migros’da geçer mi sorusuna cevabımız hayır olmuştu. Ağın onay verme süresi 10 dakikaydı ve bu çok fazlaydı. Bitcoin deneyimizi o dönemde katlayıp kenara koyduk. Ne var ki 2014 yılında ofisimizi kapatmak zorunda kaldığımda karşıma yeniden bitcoin ve teknolojisi blockchain çıktı. İşte o dönemde bunlar üzerine derinlemesine bir araştırma yapmaya karar verdim.
O araştırma dönemimde gördüm ki, Satoshi takma isimli arkadaş, tamamen bu 1993 yılında tanıştığım Cypherpunk kadrosunun bir uzantısıdır. Onlar olmasaydı Satoshi de olamazdı. Hatta belki o dönemde bu deneylerin içinde bizzat yer almıştı… Satoshi takma isimli kişi de daha önce para etmeyen dijital çalışmalar yapmıştı, mesela Bit-gold gibi. Tekrar edeyim, 2001 yılında gelen bit-torrent inovasyonu olmasaydı Satoshi ve bitcoin olamazdı. O da yine internetin ve Wired ile yayılmış olan hacker kültürünün bir ürünüydü. Bugün internetten istediğiniz filmi indirip izleyebiliyorsanız işte bunu bit-torrent’e borçluyuz.
Blokzinciri inovasyonu ve bitcoin Silikon Vadisinden çıkmadı. Benim gibi merkezi dijital para yapanlar o yoldan ve o Vadiden elleri boş döndüler. Gayri merkezi tasarımı ve özel mutabakat yapısı ile dünyayı sallayan inovasyon bitcoin oldu. Bu yazıda kendi hikayemle paralel olarak özetini verdiğim gelişmeler kesinlikle devletlerin girişimi sonucunda olmadı. Bırakın devletleri Silikon Vadisinde bile olmadı… Şifre-punk denilen adamların, Wired kültürünün, Lee’nin hediye ettiği internetin ve bit-torrent’in ve daha nice nice yeniliğin ve fikrin bir çorbaya katılması sonucunda çıktı. İşin gerçeği budur.