Türkiye ekonomisi, Temmuz-Eylül döneminde yüzde 3,9 oranında büyüdü.
Yıllık bazdaki bu büyümeye karşın ekonomi, çeyreklik bazda yüzde 0,1 oranında daraldı.
Büyüme oranı, 2020 ikinci çeyreğinden bu yana en düşük oran olarak gerçekleşti.
Üçüncü çeyrekte GSYH’yi oluşturan faaliyetlerden finans ve sigorta yüzde 21,6, bilgi ve iletişim yüzde 13,9, tarım, ormancılık ve balıkçılık yüzde 1,1, sanayi yüzde 0,3 arttı.
İnşaat sektörü ise yüzde 14,1 azaldı.

Hane halkının tüketim harcamaları yüzde 19,9 büyüdü, devletin nihai tüketim harcamalarındaki büyüme yüzde 8,5 oldu.

Çeyrekten çeyreğe baktığımızda negatife geçtiğimiz görülüyor.
Bu arada merkez bankası 500 baz puan faiz indirmiş.
Dördüncü çeyreği de kattığımız zaman yüzde 4-5 civarı büyüme gerçekleşir.
Bu büyümenin karşısında işsizlik 1 puan düşmüş.
Ancak enflasyonun yüzde 85’e yükselmesi, maaş zamlarının yüzde 85’in altında kalması alım gücünü enflasyon karşısında fakirleştirdi.
Şimdi getiri ve götürüsüne baktığımız zaman 1 puanlık işsizliğin azalmasına karşın, toplumun tamamın zarar görmesi gibi bir gerçek var.
Kuru baskılamak, KKM’ye aktarılan kaynak veya faizi düşürmek için verilen maliyet, orta vadede can sıkıcı olacaktır.
Bu tablo bize rakamsal değerlerin iyileşmesinin topluma bir fayda sağlamadığını gösteriyor.
Enflasyon toplumun tamamını etkilediğinden, maaliyetleri de toplumun tamamının ödeyeceği bilinmeli.
2023’ün yarısından sonra EYT, KKM, asgari zam, teşvik ve desteklerin maliyet bedellerinin hissedileceği bir dönem olacaktır.
Bugünkü bedellerin geçtiğimiz sekiz ayın bedelleri olduğunu söyleyebilirim.
Seçim öncesi maliyet bedellerini, 2023’ün yarısından sonra göreceğiz!