Geçtiğimiz ay IMF tarafından yayınlanan bir çalışma raporunda dijital varlıkların günümüzdeki ödeme sistemleri problemlerinin çözülmesindeki rolü mahremiyet, ödeme sistemlerindeki gecikme ve teminat konuları açısından ele alınmış ve merkez bankalarının pandemi sürecinde ekonomiyi teşvik amaçlı yarattıkları trilyonlarca dolarlık rezervler düşünüldüğünde, aksi durumda banka rezervlerinde teminat olarak tutulacak olan bu sermayenin alım satımı yapılabilen kripto token’ları desteklemek için kullanılmasının ödeme sistemlerinde yaratacağı verim artışına vurgu yapılmış.
Çalışmanın yazarları arasında kripto dostu banka olarak bilinen Avanti Bank’ın kurucusu ve Wyoming’in blockchain alanında öncü olmasında rol oynayan Caitlin Long’un olması dikkat çekiyor. Çok kısa bir süre önce de Avanti’nin, blockchain tabanlı, dolarla değiş tokuşu yapılabilecek ama stablecoin gibi dolara sabitlenmeyen bir “ticari banka parası” ihraç edeceği duyuruldu. Güncel ödeme sistemlerinin er geç değişeceği ve bunun yolunun da dijital varlıklardan geçeceği ima edilen raporda bu değişimin hangi dijital varlıkla, hangi hızda olacağı sorusunun ortaya atılması, çalışmayı kripto dünyası açısından da okunmaya değer kılıyor.
Fintek (kriptografi, AI ve big data, dağıtık hesaplama, internet, mobil erişim vs.)sayesinde başta yeni ödeme sistemleri olmak üzere bir sürü uygulamayla artık açık (kamusal) ve kapalı (özel) ödeme sistemleri arasında oluşan yeni sınırların varlığından ve teminatların değişen rolünden bahsedilen giriş kısmında, fiziki nakdin yerini dijital token’lar gibi elektronik alternatiflerle değiştirmenin artık hem politika yapıcılar hem piyasa oyuncuları tarafından mantıklı karşılandığı söyleniyor. Vurgu yapılan iki kavram var:
1)Mahremiyetle ilgili yükümlülükler: Teknolojik gelişmelerin ödeme sistemlerindeki mahremiyet problemleriyle ilgili olarak farkındalığı ve endişeyi arttırması.
2) Ödemelerin gecikmesi ve yeni fintek dünyasının bankalarla karşı karşıya kalan kurumsal hazineciler için faiz oranı ve karşı taraf kredi riskini nasıl azaltabileceği.
Çalışmanın son bölümünde de bu iki konuya teminat yönetimi penceresinden bakılmış ve özellikle teminatların (ipotek anlamında) yeniden kullanımıyla, dijital token’lar arasında bir analoji yapılmaya çalışılmış.
Öne sürülen iddialar ve yaklaşımlar şu şekilde özetlenebilir:
Mahremiyet Konusu
Düzenleyiciler nakit kullanılmasının azalmasından yanadırlar ve bu konudaki argümanları hep nakdin sağladığı mahremiyetin yasadışı faaliyetleri arttırması olmuştur. Oysa ödemelerde mahremiyetin korunmasının meşru sebepleri olabilir: örneğin, öncelikle, yaptığınız (meşru) bir transfer işleminin, diyelim servetiniz veya kullandığınız bir ilaçla ilgili bilgilerinizi ifşa etmesini istemezsiniz; diğer taraftan bilgilerinizi bu işlemde yer alan 3. tarafların kötü niyetle kullanabileceğinden de endişe duyarsınız.
O zaman şu sorulmalıdır: Yeni elektronik ödeme sistemleri ne dereceye kadar kamu otoriteleri tarafından kontrol edilmelidir (Merkez Bankası Dijital Parası, CBDC) ve bu ne dereceye kadar özel işletmelerin alanında olmalıdır? Veri güvenliği ihlalleri haberlerinin hem kamu hem politika yapıcılar nezdinde bu problemin farkındalığını arttırdığı ve aynı zamanda merkez bankalarının mahremiyeti koruma kabiliyetlerinin sorgulanmasına yol açtığı görülmektedir.
Öne sürülen özel sistemler arasında bazıları tüm otoritelerden bağımsız olarak fiat bir para birimi gibi çalışmak üzere tasarlanmışlardır (özellikle bitcoin gibi kripto paralar); bazıları da kıymetli madenlere veya fiat paralara sabitlenen “stable coin’ler” şeklindedir.
Stable coin oluşturanlar aslında bir çeşit “sınırlı/kısıtlı banka” gibidirler. Bilançolarının yükümlülük kısmında likit bir varlık vardır; ve bir kısım insan da bu paraya çevrilebilirlikten dolayı rahatça bu varlığı ellerinde tutarlar; fakat itfa konusunda kullanıcıların güveninin sürmesi için bu likit varlığın yeterli miktarda bulundurulması gerekir. Eğer stable coin’ler bunu ellerinde tutanlara, itfa edilebileceği varlıktan daha iyi bir kazanç sağlarsa o zaman bu durum bu ödeme sistemini yapan için de kazanç imkânı doğurur: stable coin için ödenen getiri (veya borçlandırılan kısım) ve ona karşı tutulan rezervlerden kazanılan getiri arasındaki fark. Bu marjin çok az olursa kısmi karşılık ayırma düzenlemeleri düşünülür. Bu hizmeti veren taraf ihraç ettiği coin’lerin toplam değerinden daha az karşılık tutarsa da şu sorular akla gelir: risk ve likidite açısından tutulması gereken miktar ne olmalıdır? Karşılık ayrılmayan mevcutlar portföyünün kalitesi ne olacaktır? Diğer taraftan, bu varlıkların saklanması nasıl olacaktır? Bunlar ikinci kere ipotek edilebilirler mi, evetse hangi koşullarda?
Bu sorulara farklı stable coin projeleri çeşitli şekillerde cevap bulmaya çalışmaktadır: Bazıları tam destekle saklama hizmeti vermesi için bağımsız olarak regüle edilmiş finansal kurumlarla anlaşırken, bazıları da daha az rezervle desteklenen, coin fiyatının istikrarlı olmasının alım-satım yoluyla sürdürüldüğü mekanizmayı seçmişlerdir.
Tarihsel olarak bakıldığında zaten devletler ve banka düzenleyicileri bu soruların cevaplarını bankaların kararına bırakmamışlardır: Bankacılık tüzüklerinde minimum karşılık /rezerv mevcutları ve portföydeki diğer varlıklar için standartlar yer almıştır. Ödeme sistemlerinin kamu yararına olması özelliği nedeniyle bu müdahale doğru görülebilir. Nitekim bireyler güvenli ve kullanılabilir olduğuna ikna olduklarında stable coin tutmak isteyeceklerdir. Böylece mevcuttaki kullanıcılarının emniyeti için, bir ödeme sistemi sağlayıcısının sağlam bir varlık portföyü ve bol rezerv bulundurarak sistemin itibarını koruması aslında kendi çıkarınadır. Fakat bir ödeme sisteminin ekonomiye faydaları, coin’lerine haiz olanların değerlemesiyle ölçülecek olan faydalardan daha fazladır. Bir ödeme sistemi sadece güncelde onu kullananlara değil bu ödemelerin ilerdeki potansiyel alıcılarına da fayda sağlamalıdır. Bu bireyler mal ve hizmetlerini gelecekte bir ödeme karşılığında satmak beklentisiyle ekonomik bir aktiviteye girişirler ve ödeme sisteminin istikrarına güvenirler. İşte onların bu istikrara olan ilgisi sistem sağlayıcısının hesaplarında genelde yer almaz; tam da bu nokta sistemin güvenliği açısından önemli bir ihmaldir.
Herhangi bir şeyle desteklenmeyen bir kripto para aynı problemi yaşamaz: fiat bir para birimi gibi, kendisinden başka hiç bir araç karşılığında itfa olma garantisi vermez. Bu garantiyi desteklemek için de bir karşılık tutmasına gerek yoktur. Tabi onun daha büyük sorunu müşterilerinin bu parayı tutmak veya değiş tokuşta kullanmayı kabul etmeleri için yeterince geniş bir network etkisi oluşturabilmektir.
Libra’ya gelince(Facebook’ un stablecoin’i) ; projeye göre Libra uluslararası ödemeler ve havaleler(işçi dövizleri) için daha kolay ve ucuz olacak ve yeni sistem, fiat para birimlerinden oluşan bir sepet cinsinden olup, o para cinsinden likit varlıkların olduğu bir portföyle desteklenecektir. Amaç, ödemeler ve regülasyon güvenliği gerekliliklerini karşılamaktan sorumlu farklı organlar tarafından yürütülebilecek uygulamalar arasında, ortak bir araç gibi hizmet vermek gibi duruyor ki bu uygulamalar/anlaşmalar arasındaki birlikte çalışabilirliği (interoperability) Libra’nın protokolleri sağlayacaktır. Bu anlamda Libra sanki merkez bankalarının düşündüğü çeşitli CBDC projelerinin bir aynası gibi durmaktadır: Her merkez bankasının kendi para birimi için yapmaya çalıştığını, Libra para birimleri arasında birden fazla merkez bankası için (simultane)yapmaya çalışıyor; farklı yargı alanlarında, %20 nakit ve benzeri, %80’i kamu kağıdı olmak üzere yeterli miktarda rezervi sağlamayı gerektirecek tek para birimli stablecoin’lerden bahsediyor.
Bu önerilerin çoğu henüz ilk aşamalarda ve detaylar/ motivasyonlar farklı farklı. Bazıları tamamen nakdin yerine geçme amacını güderken bazıları özel ödemeler planlarının bir tamamlayıcısı olmak amaçlı. Bazı CBDC önerilerinde de öncelik bunun son kullanıcının elinde tutacağı bir elektronik obje olmasından çok, özel oluşumların (geleneksel veya fintek), mevcut bir muhasebe birimi cinsinden olan, ortak bir değişim aracının kullanılması yoluyla birbiriyle konuşabilir hale gelen ödemeler uygulamalarını geliştirebilecekleri bir teknoloji olmasına verilmiştir.
Birtakım CBDC projeleri ise, yetki verilmiş bazı belli ödeme hizmeti verenlere, merkez bankasında hesap açma imkânı tanıyan önerilerle hemen hemen aynı tasarlanmıştır. Merkez bankalarının CBDC geliştirmeleri için başka bir özendirici teşvik de şu olabilir: yeni ödemeler metotları kendi düzenlemeleri/uygulamaları açısından token’ları merkez bankası mevduatlarına kıyasla daha kolay bir rezerv çeşidi ve mevcut tahvillerden daha likit olarak görme ihtimalleri vardır.
CBDC’ler bankacılık sistemini herkes için (hem perakende hem toptan) yapısal olarak aracısızlaştıracaktır. O zaman merkez bankaları bankalara teminat yerine mevduat sağlayacak mıdır? Böyle bir durumda sağlam menkul kıymetler merkez bankası bilançolarına kayıp, piyasalar da bundan negatif etkilenmeyecek midir?
Ödemelerde Gecikme
Ödeme sistemleri, ödemelerin mutabakatında RTGS’den ziyade (Real Time Gross Settlement/Gerçek Zamanlı Brüt Mutabakat), gecikmeli net mutabakat yolunu kullanmak üzere dizayn edilmişlerdir. Burada önemli olan ödemelerin mutabakatında oluşan gecikmenin maliyetini kimin fonladığıdır. Bir ödemenin mutabakatı anında yapılmıyorsa birisi bu mutabık kalınmamış ödemenin riskini taşıyor demektir: Hem zaman değeri açısından faiz oranı riski, hem de karşı taraf kredi riski sözkonusudur.
Ödeme platformlarına olan erişim kısıtlamaları da bazı maliyetler ve verimsizlikler eklemektedir. Güncel durumda finansal sistem bu maliyeti finansal olmayan işletmelerin sırtına yükler ki bu önemli bir maliyet yüküdür: finansal olmayan şirketlerin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetleri finansal şirketlerinkinden genelde çok daha yüksektir dolayısıyla bu baskı ekonomik anlamda bir verimsizliktir –ve toplum için de çok gereksiz bir sosyal kayıptır.
Eğer tarafların ödeme konusunda anında eşten eşe mutabıklaşabilecekleri şekilde, iki taraf aralarında anlaşabiliyorsa ve teknoloji sayesinde bunun maliyeti de düşüyorsa, o zaman ödemelerde neden bu iki risk vardır? Aslında ödemelerin doğasında olmayan bu iki risk, eski ödeme sistemine ait gecikmeli net mutabakat sistemleri nedeniyle ortaya çıkmışlardır. Diğer bir deyişle bu riskler dışsal faktörlerdir; mevcut finansal sistemin dizaynının sonuçlarıdır ve artık bugün varolmaması gereken eski bir gecikmeli mutabakat sisteminin kısıtlamasının rehinesi gibidirler; bu sırada bundan getiri elde etme imkânını kaçırmayan güçlü yapılar da pek değişimden yana değillerdir.
Bir örnekle açıklamak gerekirse: teknoloji komponentleri üreten, küresel bir tedarik zinciri sahibi olan ve yaklaşık bin farklı banka hesabı kullanan uluslararası bir şirket düşünelim. Şirket %100 özsermaye ile çalışsın ve ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti (aosm) %15 olsun. Çalıştığı nakit yönetimi bankasının aosm’si de %3 olsun. Pareto optimum dengesinin olduğu bir dünyada normalde gecikmeli ödemenin maliyetini %12 daha düşük aosm’si olan bankanın taşıması gerekir.
Fakat güncel ödeme sistemlerinde durum farklıdır: Banka, müşterisi şirketin gecikmeli ödemeden kaynaklanan maliyetini isterse yüklenir ama bu kendisi için düşük marjinli bir iş olduğundan yapmaz çünkü kredi riski bütçesini türev vs. gibi daha yüksek marjinli ürünlere tahsis etmek ister. Sonuç olarak şirket, nakdi, dünyadaki farklı banka hesaplarında kalmış olmak suretiyle, ödeme gecikmesini kendi kendine finanse etmek mecburiyetinde bırakılmış olur.
Bakıldığında bu durum toplum için anlamsız bir kayıptır çünkü şirketin ödeme gecikmeleri şirketin bir anlamda tutsak edilmiş kendi sermayesiyle finanse edilmiştir ki onun sermaye maliyeti %15, bankanın ki %3 tür. Bu kadar pahalı bir sermaye maliyetiyle ödeme gecikmesini kendi finanse eden şirketin hazinecisi de tabi ki kendi banka hesaplarında hapsedilmiş sermayesinin miktarını azaltabileceği başka ödeme çözümleri aramaya başlar. Yüksek sermaye maliyetli şirketler RTGS kullanmak için en fazla motivasyona sahip işletmelerdir; bu sayede hem hapsolmuş nakdi azaltırlar hem de bilançolarında devir hızını arttırırlar; ayrıca bu şekilde güniçi likidite riskleri de r -özellikle uluslar arası bankalar için- azalmış olur.
Şirket Hazinecileri ve Ödeme Sistemlerinin Geleceği
Ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti yüksek olan şirketlerde çalışan hazine birimlerinin başka alternatifler ortaya çıkmaya başlamışken mevcut yöntemi kullanmaları anlamsız kalmaktadır – üstelik bu sistem şirketin genellikle dünyada kendi iştirakleri arasındaki ödemeleri finanse etmek için kullandığı kendi sermayesinin bankada hapsolmasına sebep veriyorsa. Orta büyüklükteki bir teknoloji şirketinin hesaplamalarına göre ödeme mutabakatını hızlandırmanın faydası aynı gün için yaklaşık 200 milyon dolar değerindedir. Diğer deyişle, şirket için yüksek miktarda boşta duran sermayeyi, sermaye yapısından çıkarma fırsatı, ödeme sistemini değiştirmek için oldukça özendirici bir sebep olmaktadır. Bu sebeple şirketler gerçek zamanlı mutabakat sistemlerine ilgi duymaktadırlar; birçok Fortune 500 şirketi 2014’den beri ufak miktarlarda bitcoin’i sessizce kullanmaktadırlar – ağırlıklı olarak da bankacılık sistemi iyi gelişmemiş ülkelerdeki işlemler için. Hazineciler hızlı ödemeler alanında kendilerine çözüm olacak gelişmelere çok açıktırlar.
Daha hızlı ödeme sistemlerine geçiş farklı biçimler de alabilir: CBDC, banka sponsorlu dijital para (Fnality veya JPMCoin gibi); özel bir stablecoin (Libra veya Tether gibi); merkeziyetsiz bir kripto para birimi (bitcoin gibi). Kurumsal şirket ödemeleri net sistemlerden brüt sistemlere doğru kaçtıkça bankalar daha verimli nakit yönetim hizmeti vermek zorunda kalacaklardır çünkü banka olmayan (örn. mobil network operatörleri) yapılar da bu sektörde rol oynayacaklardır. Eski sistemlerden yeni gerçek zamanlı sistemlere geçmenin özendirici yanı oldukça güçlüdür ve asıl soru hangisi ve ne kadar hızlı olacağıdır.
Teminatların Rolü ve Bazı Politika Uygulamaları
Yakın gelecekte mahremiyetin korunması ve azaltılmış ödeme gecikmeleri maliyeti konuları dijital token’ların ihracını ve kullanımını hem özel hem kamu sektörü nezdinde teşvik eden iki önemli anahtar olacaktır. Farklı çözümlerden hangisinin (CBDC, Özel Dijital Para Birimi ve Stablecoin, Merkeziyetsiz Kripto) hâkim olacağı beklenip görülecektir. Diğer taraftan teminat yönetimi, pandemi sebebiyle gelişmiş ülkelerin varlık alım programlarıyla şişen merkez bankası ve banka bilançoları sebebiyle daha fazla teminat almak önemli hale gelecektir. Ülke ekonomileri büyük merkez bankası rezervleri ve banka mevduatları yerine token ihraç etmekten yana olabilirler. Bu dijital token’lar piyasaları olumlu etkileyebilecek tüm ekonomik birimler tarafından kullanılabilir olacaktır; bu da teminatların yeniden kullanılarak piyasada para dolaşımı/kredi yaratılmasına benzer. Token’lar teknolojik olarak daha verimli ve teminatlar gibi tekrardan kullanılabilir oldukça, piyasaların yükselmesine yardımcı olur. Fakat bankacılık lisansı olmayan özel satıcıların token’ları banka mevduatlarına ve merkez bankası rezervlerine erişimleri olmadığı için daha fazla teminat depolamak durumunda olacaklardır; örneğin Libra projesinde coin’lerin yaklaşık %80’inin çok kısa vadeli devlet tahvilleriyle destekleneceği öngörülmüştür.