Sizler beni 2014 yılından bu yana sadece blokzinciriyle ilgilenen bir araştırmacı hoca olarak tanıyorsunuz. Ondan öncesinde, 2008-2014 yılları arasında, içinde sanal dükkanlar, evler, resim galerileri filan olan üç boyutlu bir sanal dünya inşa etmeye çalışan bir girişimciydim. Resimde 3D avatarımla beni gerçek bir galerinin sanal resimlerinin asılı olduğu sanal resim galerisinde gezerken görüyorsunuz.
O zamanlar kayme diye bir parası olan bu 3D dünya (Yoğurtistan) içinde, bu merkezi dijital para ile online satış yapmak mümkündü ama bu ve benzeri dünyaların 3 boyutlu olmak dışında klasik e-ticaret sitelerinden fazla farkı yoktu. Zira arkada çalışacak bir blokzinciri henüz dünyaya gelmemişti. Bitcoin ya da Ethereum henüz hayatımıza girmemişti.
Flashback 2007
2007 yılına geri dönelim… O yıl başka bir çılgınlık, Second Life isimli 3D sanal dünya dergi ve TV’lerdeki haberlere içindeki sanal arsaların ve evlerin satışı ile haber oluyordu. Aynı şimdi izlediğimiz NFT ile satın alınan sanal dünya parselleri gibi, o zaman da insanlar sanal bir arsa nasıl gerçek paraya alınır diye şaşırıp kafalarını kaşıyorlardı. Hatta geçenlerde 69 milyon dolara satılan tek bir JPG resmi hatırlayın, nasıl dünya haber ajanslarında ilk sıraya çıkan haber oldu!
Düşünüyorum, 2008 yılında henüz blokzinciri icat edilmediği için, dijital paramızı taşımak üzere sanal dünya yapıyorduk. Şimdi işler tersine döndü: Blokzinciri adı verilen soyut varlığın neye benzediğini anlamakta zorlanıyoruz, bunu gözümüzde canlandırmak için üç boyutlu bir şekil arıyoruz. Şimdi yeniden popüler olan 3D dünyalar, örneğin Decentraland içinde yeniden parsel satışları başladı, bu defa NFT kullanılıyor tapu kaydı olarak.
2008’de merkezi olarak tasarlanan sanal dünyalarda olan alışveriş ve arazi satışları şimdi tamamen 3D dünyaların dışında, gayri merkezi olarak gerçekleşiyor. Adeta tüm sanal dünyaların tapu dairesi blokzinciri üzerinde işliyor diyebilirim. Blokzincirinin görsel tanımı da günün birinde üç boyutlu bir dünya ile eşleşmesin sakın! Ne garip olurdu. Sanat hayatı değil, hayat sanatı taklit etmiş olurdu.
Çember Kapandı
NFT’lerle fikri mülkiyet hırsızlığı, blokzinciri ID’si ile de kimlik hırsızlığı bitiyor. İkisini birlikte kullandığımızda yeni bir iş modeli çalışmaya başlıyor. Blokzinciri kimliği dediğim, kamusal ve özel anahtarlarınız… Hani çift anahtarlı bir yapı var ya şu anda elimizde ondan bahsediyorum.
1995’de devreye girmeye başlayan World Wide Web (www) ile birlikte dijitalleşme hızlanmış ve müzik eserleri, kitaplar, oyunlar hızla dijital dünyada çoğaltılmaya başlamıştı. Aşağıdaki resimde müzik eserlerini taşıyan platformların evrimini görüyorsunuz.
Statista.com sitesinden alınan bu çizimde 2020’de Spotify gibi sabit bedelle aylık abonelik iş modelinin geldiği noktanın, müzik satışlarında 1980’lerdeki seviyeye ancak ulaştığını gösteriyor.
Arada kaybolan pazar payı nerede? Bit-torrent gibi sitelerden ücretsiz indirilen müzik dosyaları ve tabii ki YouTube gibi eski model reklam iş modeline göre işleyen sitelerde kaybedilen milyar dolarlar. Kayıplar buralarda. 1999 yılında CD formatında satılan müzik eserleri son 100 yılın peak (tepe) değerini yapmış gibi duruyor. Bu peak noktasından itibaren internet su kaçırmaya başlıyor! Yani, fikri mülkiyet bedelleri ödenmeyen milyonlarca eser (sadece müzik değil elbette ama ben örneğimi müzikten vermeyi seçtim) bu noktadan sonra bedava dağıtıma konu oluyor. Sanatçılar da tabii ki çok mutsuz oluyorlar ve işin kötüsü bu durumu internetin doğasının gereği olduğunu zannediyorlar.
Oysa o zamanlarda anlatmak mümkün olmasa da, günün birinde internetin su kaçırdığı yerin bir tıkaçla tıkanacağını biliyorduk. Bir gün gelip, tüm sanat eserlerinin internet üzerinde değerini bulacağını, karşılıklarının ödeneceğini söylüyorduk ama tabii tam olarak nasıl olacağını kimse bilmiyordu ve anlatamıyordu.
Blokzinciri teknolojisi ile işte bu su kaçırma olayı bitti, çember kapandı. Şimdi NFT kod adı ile konuşulan şey aslında tamamen bir blokzinciri ürünüdür. Blokzincirini holding gibi, veya daha iyisi devlet gibi bir yapı varsayalım. Bu göze görünmez holding arkada bir yerlerde dev kayıt bilgisayarları tutmaktadır, o adeta gizli bir devlettir.
Görünmeyen Dev-let Ethereum!
NFT’ler ve DeFi dahil pek çok yeni ürün Erhereum üzerinde çalışıyor ve buna alternatif bir platformun yakın zamanda ortaya çıkabileceğini görmüyoruz. Burada Ethereum Network Effect denilen bir doğa olayından faydalanmış görünüyor: Ethereum, blokzinciri dünyasının GSM standardı gibi olmuş durumda. Bundan sonra sadece GSM uyumlu telefonlarla aranızda konuşabildiğiniz gibi sadece Ethereum üzerinde kaydedilmiş eserler pazarda söz sahibi olabilecekler.
Peki Ethereum platformunun kayıt bedelleri, işlem fee’leri azalacak mı? Bu yılın ortalarından sonra evet ama yakın zamanda hayır. Peki o sırada çok ucuz olan side-chain’ler, örneğin Chainlink, Avalanche (C-Chain), Cardano, hatta BinanceChain gibi yapılar arayı dolduramaz mı?
Hayır. Bunların arayı doldurması çok zor. Önümüzdeki altı ay içinde çok anormal bir gelişme olmadığı takdirde bu tür side-chain’ler Ethereum’a alternatif oluşturamayacaklar. Ucuz olmak, asıl binaya girememenin bedeli. Tapu kayıtlarının yapıldığı asıl büyük bina Ethereum, oraya giremeyip, dışarıda fotokopi kayıtlar yapan arzuhalci side-chain’lerle oyalanmak isterseniz siz buyurun, ama ben almayayım.
Bakın, yine Ethereum’u görselleştirmek için üç boyutlu bina örneği kullandım. Ne yapayım, benim aklım görsel şekillerle işliyor, anlıyor.
Özet (tl;dr)
Sanal dünyalar içinde NFT’lerle parsel satışları başladı.
Bunlar bana 2007-2014 arası sanal dünyalarını hatırlattı.
NFT’lerle mallarımızın ve eserlerimizin tapusunu alıyoruz.
Bu tapularla tüm sanatlarda ve müzikte yeni iş modelleri çıkacak.
NFT’lerin kaydının yapıldığı Ethereum platformu adeta tapu dairesi oldu.
Yavaş yavaş Ethereum bugünkü devlet gibi bir şey oluyor.
Ethereum’a alternatif henüz oluşturulamadı.
Network Effect işliyor ve şu anda durum Ethereum’un lehine.