Blokzinciri teknolojisinin uzanamadığı bir sektörün kalmayacağının öngörüldüğü bir dünyada Hollywood film endüstrisinin de bu teknolojiyle yakınlaşmasının işaretleri daha sık görülür olmaya başladı. Özellikle sanat dünyasını demokratikleşme ve kapsayıcılık anlamında yaratıcı formüllerle yeniden şekillendiren NFT platformlarının ve projelerinin hızla artan popülerliği de bu yakınlaşma sürecini hızlandırıp zenginleştirecek gibi duruyor.
Yaz aylarında Anthony Hopkins’in yeni filminin bir NFT seyretme ve dağıtma platformu olan Vuele’de NFT olarak çıkacağının duyulmasının ardından bugünlerde de ünlü Coppola ailesinin yeni bir girişimi, Hollywood film endüstrisinin blokzincirinin potansiyelini nasıl değerlendireceğini test edecek.
Francis Ford Coppola’nın oğlu Roman Coppola (Moonrise Kingdom ve The French Dispatch’in yazarı), aynı aileye ait yine meşhur American Zoetrope prodüksiyon şirketinin yöneticisi Michael Musante ve eğlence sektörünün kıdemlisi ödüllü Leo Matchett’in kurucusu olduğu Decentralised Pictures (DP) girişimi “yeni yeni görülen bağımsız film yapımcılarını ve imtiyazsız/ ihmal edilmiş topluluklardan gelen film yapımcılarını desteklemek” için kurulmuş kâr amacı gütmeyen bir yapı.
Dört yıllık bir hazırlıktan sonra ortaya çıkmaya hazırlanan proje aslında blokzinciri ve token kullanılarak yapımı finanse edilecek ve desteklenecek filmi seçmeye çalışan merkeziyetsiz bir platform. Hangi filmin finanse edileceğine karar verme sürecini merkeziyetsiz bir topluluğa bırakmanın, Hollywood şartlarında hak ettiği ilgiyi görmeyecek filmlerin önünü açması hedefleniyor.
Platformda film seçme süreci nasıl çalışıyor?
İsteyen sanatçı/yapımcı filmini teslim etmek için platforma katılıyor ve token cinsinden bir ücret ödüyor ki bu ödenen ücretler de bir akıllı kontratla film hakkında görüşlerini bildirdikleri için filmi değerlendirecek olan topluluk üyelerine dağıtılıyor. Topluluk tarafından en yüksek oyu alan projeler finale kalıyor, DP arasından kazananları seçiyor ancak ileride bu son adımın da tamamen topluluğa bırakılacağı belirtilmiş. Kazanan projenin sahibi maddi manevi desteklerle ödüllendiriliyor; hedef bağımsız sanatçılara fon sağlamak ve bağlantı kapılarını açmak.
Hangi aşamada?
Proje şu anda uygulamasını EVM Ethereum Virtual Machine ve TVM Tezos Virtual Machine ortamında ERC-20 ve FA1.2 token’larıyla yaptığı beta testini bitirmek üzereymiş. Bu beta aşamasında bir üniversite ve film okuluyla anlaşmışlar: öğrenciler projelerini platforma sunmuşlar, mezunlar da bunları değerlendiriyor ve yakında kazananın açıklanması bekleniyor. Platformun ay sonunda Tezos destekli bir parachain’de çıkıp sonrasında tamamen herkese açılması hedefleniyor.
Platformu çalıştıran kilit nokta doğal olarak token’lar. Proje kendi kripto parasını çıkaran ilk kâr amacı gütmeyen organizasyon olduğunu söylüyor ve token’ların adı FILMCredits. Bu token’lar film başvuru/teslim ücretlerini fonlamak, topluluk üyelerine ödül dağıtmak aynı zamanda platformda stake ve mining yapabilmek için kullanılacak; ama en önemli işlevi teşvik mekanizmasını çalıştırması. Katılımcıların fikirlerini söylemeleri için özendirilmesi gerekiyor dolayısıyla topluluk sunulan filmleri değerlendirerek ve platforma katılarak token kazanıyor. Yine bu FILMCredits token’larının kripto borsalarında alınıp satılması planlanıyor. Dikkat çekilen başka bir nokta da değerlendirme sürecinde basit bir like/ dislike değil yapanın kredibilitesine göre ağırlığının hesaplandığı bir algoritma kullanılmış olması.
Merkeziyetsiz platformlardaki ve NFT’lerdeki yaratıcılık düşünüldüğünde bu proje aslında çok basit ve hatta çok da yenilikçi olmadan geleneksel bir amaca hizmet ederken biraz da kripto pazarlamasının popülerliğinden faydalanıyor gibi dursa da modeldeki bir fark şu ki mali katkı direkt platform üyelerinden istenmiyor; proje, topluluktan en fazla olumlu eleştiri toplayan filmcilere bağışlamak için başlangıçta arkadaş, aile, yakın çevre ve diğer yatırımcılara satışlardan gelen kendi fonlarını kullanıyor. Aynı fiyattan kamuya satılacak token’larla projeyle ilişkisi olan yöneticilerin ücretlendirilmesi de yasak.
Kurucular blokzinciri ve token’laştırmanın şeffaf, denetlenebilir ve değişmez yapısı sayesinde demokratik bir süreç işleyeceğine inanıyor: “Çok para veriyoruz ve oylama sürecinin adaletli, şeffaf, denetlenebilir ve değişmez olduğunu kanıtlayabilmek istiyoruz, blokzinciri bize bunu sağlıyor”. Tüm oy datasının blokzincirinde denetlenebilir ve değişmez olması, sınırsız sayıda token yaratılamaması ve merkeziyetsiz ağ sayesinde token’ların binlerce eleştirmene anında ödenmesinin “zarftaki damganın, içindeki çekten daha değerli olduğu durumları” önlemesi gibi özellikler sayesinde topluluğun da bu prosese güvenmesini bekliyorlar.
Bu tip girişimlerin niyetinin demokratik yoldan hangi filmin yapılacağına karar vermek ve farklı perspektiflerin eksikliğini gidermekten çok, pandemi ve streaming platformları yüzünden gelirleri azalan Hollywood film sektörünü canlandırmaya yönelik yetenek avcılığı yapmak ve kaybedilen milenyum kuşağını cezbetmek olduğu yorumları yok değil. Nitekim kurucular da “amaçlarının Hollywood’u disrupt değil, bir fahri danışmanlık gibi aynı sonuca giden paralel bir yol kurmak olduğunu” söylüyorlar. Nitekim merkeziyetsiz bir platformda topluluğun onayını almış, bir hayran kitlesi oluşturmuş bir filmin aldığı tüm desteğe rağmen yapım, pazarlama ve dağıtım için yine Hollywood’a ihtiyaç duyması muhtemel.
Diğer taraftan kâr amacı gütmeyen bir yapı olması ve arkasındaki referansların tanınırlığı sinema tutkunlarının bu tarz merkeziyetsiz platformlara katılmasını pekiştiren, model oluşturan faktörler olabilir: senaristler, eleştirmenler, küratörler, bağış yapanlar, sinemaseverler, hayranlar, üyeler gibi tüm paydaşların topluluğu demokratik bir uzlaşmayla güçlendirdiği bir platformdan onay almış filmler büyük yapımcıların ilgisini çekebilir. Blokzinciri teknolojisinin kendi içinde kalmış, kemikleşmiş dinamikleri olan Hollywood gibi bir sektörün geleceğini nasıl etkileyeceği de bu tarz proje ve platformların çeşitliliğine ve başarısına bağlı olarak gelişecektir kuşkusuz.