Günümüz ekonomisi asla sorgulanamayan kişiler ve teoriler ile doludur. Kimsenin sorgulamaya cesaret edemeyeceği bir görüş de şudur: “Para ya da tasarruflar bir kenarda duramaz. Mutlaka ekonomiye katılmalıdır.”
Yurt içinde ya da yurt dışında, iktidarda ya da muhalefette, akademide ya da piyasada bu görüşü sorgulayan kimseyi bulamazsınız. Örneğin devletler, akademisyenler, gazeteciler yıllardır ‘yastıkaltı’ tabir ettikleri altın ya da dövizleri ekonomiye çekmek için uğraşıp duruyor. Aslında bu çabalarıyla halka şunu demiş oluyorlar “Siz aptalsınız. Paranıza para kazandırabilecekken yastık altında tutuyorsunuz.”
Oysa vatandaş şuna bakar: Ekonomik ortam benim tasarruflarımı ortaya koyup risk almama değecek kadar ‘güvenli’ mi? Anahtar kelimeler risk ve güvendir!
Ekonomik aktörler finansal sistem ve yatırım ortamını riskli görüyorsa elbette değer biriktirdikleri varlıkları daha güvenli gördükleri “yastık altında” tutarlar. Buna da karışmamak gerekir.
Çünkü beklenen riskler bir gün gerçekleşirse o yastık altında tutulan değerler sigorta işlevi görür. Sosyologların Türkiye gibi bir ülkede ekonomi bu kadar kötüyken neden toplumsal patlamalar meydana gelmiyor sorusunun yanıtlarından bir tanesi işte buradadır.
Ayrıca finans sistemi ve yatırım ortamına güven tam olsa bile küçük de olsa bir miktar tasarrufun yine de sistem dışında tutulması bile mantıklıdır. Bunu da bugün Covid-19’un tetiklemesi ile 2020 yılında başlayan küresel kriz ortamında çok daha iyi anlıyoruz.
Dünya 2020 Krizi öncesinde hemen hemen bütün tasarrufları bitirmiş ve boyunun kat kat üzerinde borçlara batmıştı. Böyle beklenmedik bir olay kapıyı çalınca depoda zor günler için tutulmuş hiçbir şey olmadığından dünyanın en kuvvetli ekonomileri bile ortada kala kaldı.
Sorgulanmayan görüşlerden bir tanesi de borcun geleceğin tasarruflarını yemek olduğudur. Fizik olarak gelecekten tasarruf alıp harcamak mümkün değildir. Aşırı borç sadece şunu ifade eder: Günümüzde üretilmiş kaynaklar çok yapay ve yanlış bir şekilde dağılıyor.
Dünyanın en gelişmiş ekonomileri bile 2020 Krizi başlamadan önce hem bütün tasarrufları bitirmiş hem de mevcut kaynakları çok çok yanlış dağıtmış durumdaydı.
Hemen sorgulanamayacak akademisyen ya da ekonomistlerimiz ortaya atlayıp şunu diyeceklerdir: “Hiç problem değil, tasarruf yoksa biz de para bastık sorunları hallettik” Tabii onlar para bastıklarını da saklamak istiyor. Para bastık demiyorlar da QE yaptık diyorlar. Yani okumuş insanlar, bize ‘incinmişsiniz’ diyorlar.
Oysa özellikle 2008 Krizinden beri para basmak ve bunu finans sisteminin aktörlerini kurtarmak için kullanmak ekonomideki doğal sinyalizasyonu, risk algısını, fiyatlamaları kısaca ekonomiyi ekonomi yapan her şeyi bozuyor. Böyle olunca kendilerini ‘batamayacak kadar büyük’ sanan finans kuruluşları ve şirketler normalde girmeyecekleri aşırı risklere girmeye devam ediyor. Kar etmedikleri halde borsada hisseleri sürekli tavan yapan şirketlerin sayıları gün geçtikçe artıyor. Elde ettikleri kârlar borçlarının faizini bile karşılamayan zombi firmalar her yerde ekonomiyi sarmış durumda. Dünyanın birçok yerinde en gelişmiş olduğu sanılan ülkelerde bile ekonomi kağıt üzerinde büyürken gerçek üretici toplumsal ilişkiler ve mekanizmalar çürüyor.
Sosyal bilimlerin laboratuvarı tarihtir. Bugün bu ‘sorgulanamayacak’ ekonomik görüşleri ortaya atan ‘sınırsız para’ ve ‘para basma’ taraftarları, kendileri gibi her şeyi bildiklerini zanneden aktörlerin başına tarihte neler geldiğini iyi okumalı. Tarihte tüm sınırsız para sistemleri yüksek enflasyon ve ekonomik çöküş ile sonuçlanmıştır. Bazı durumlarda bu ekonomik çöküş toplumu tamamen yok edecek noktaya kadar varmıştır.
1918 İspanyol gribi salgını, bizim bugün yaşadığımız Covid-19’dan en az 20 kat daha ölümcül bir salgındı. Ancak o dönemde tarih ciddi bir ekonomik kriz kaydetmemiştir. Neden? Çünkü dünya daha 1914’te %100 altına dayalı sınırlı bir para sisteminden yeni çıkmıştı. Bireyler, şirketler, devletler ağızlarına kadar borca batmış değildi. Aksine bir sürü tasarrufları vardı. Ve bu tasarrufları sayesinde önemli bir ekonomik krize uğramadan çok daha kötü bir salgını atlatabildiler.
Bu ‘sorgulanamayan’ arkadaşlar bugün aynı görüşleri Bitcoin için de öne sürüyor. Bitcoin kötü bir para sistemiymiş çünkü Bitcoin alanlar onu sadece tutuyorlarmış. Para ekonomide dolaşmıyormuş. Adeta yastıkaltı oluyormuş. Sevgili ‘üstat’lar vatandaşı artık bir darlatmayın. Yeter! Bir şey biliyorsanız finans sistemini ve ekonomide yatırım ortamını güvenli hale getirin. O zaman insanlar da ellerindeki döviz, altın, gümüş, Bitcoin vb rezerv araçlarını bozar. Ya harcama ya da yatırım yaparlar.
En önemlisi: İnsanlar fildişi kulelerde oturup kendilerine ekonominin en temel konularında bile sürekli açıkça yalan söyleyen kimselere güvenmez…