Eski tip klasik ekonomistler ya da finans medyası dünyasında çok meşhur bir söz vardır: “Merkez Bankası ile Savaşma”. Dünyanın en güçlü Merkez Bankası ABD’li FED olduğu için aslında nerede yaşarsan yaşa “FED ile Savaşma” demek isterler.
Yani Amerikan Merkez Bankası bir politika uyguluyorsa ona karşı yatırımcı olarak pozisyon alma. Aksi takdirde büyük zarar edersin.
Peki ekonomi dünyasında gerçekten her şeyi merkez bankaları mı kontrol ediyor? Ekonomide merkez bankalarından daha da kuvvetli olan bir güç yok mu?
Ekonomi ve finansın tek hakimi merkez bankalarıysa neden en ‘gelişmiş’ ülkelerin en ‘güçlü’ merkez bankaları on yıllardır koydukları enflasyon ya da büyüme hedeflerini bile gerçekleştiremiyor. Sürekli para basarak borsaları ve emlak fiyatlarini yukarı itmek gerçekten başarı mı? Zombi şirket, ekonomide geliri borcunun faizini bile karşılamayan firma demektir. Bu anlı şanlı merkez bankaları batması gereken zombileri yüzdürüp, sayılarını her gün arttırarak, dünyanın en büyük ekonomilerini yavaş yavaş çürütürmüyor mu?
Elbette ekonomide merkez bankalarının da üzerinde bir güç vardır: Piyasa. Bugünkü eskimiş ekonomi anlayışında piyasa sadece sermaye piyasalarıdır yani borsa vs. Oysa gerçek piyasa ekonominin tamamını kapsar. Alışveriş yaptığınız market ve pazarlardan, her türlü dış ticaret işlemine ve ücret ve zam pazarlığı yaptığınız çalışan-emek piyasalarına kadar ekonominin tüm alanları piyasanın parçasıdır.
Tüm piyasayı serbest bıraktığınızda ekonomik aktörler sağlam ve istikrarlı bir paraya doğru hareket eder. Bunun da tarih içindeki karşılığı üretimleri sınırlı olan altın ve gümüştür. 2008 Krizi’nden sonra gelişen teknoloji ile bu ikilinin yanına adeta dijital altın olarak tasarlanan Bitcoin de eklenmiştir.
Dünya tarihinde altın ve gümüşe dayalı para resimleri hiçbir zaman piyasa baskısı ya da ekonomik krizle sona ermemiştir. Daima siyasi kararla, altın ve gümüş para rejimlerine para miktarını arttırabilmek amacıyla son verilmiştir. Oysa hiçbir sınırı olmadan para basılan sınırsız para rejimleri daima genelde yüksek hatta hiper enflasyon krizleri ile ve çöküşlerle bitmiştir.
Piyasa müdahale edilmediğinde sağlam yani üretimi sınırlı parayı arar. Böylece ekonomik aktörlerin riski doğru değerlendirmesini sağlar. Sınırsız para rejimlerinde devlet ya da merkez bankası istediği gibi para oluşturabileceği için ekonomik aktörler aşırı risk alma eğiliminde olur. Çünkü etkileyebilecekleri siyasi aktörlerle batsalar bile daima kurtarılacaklarını düşünürler. Sınırsız para tasarrufu değil daha fazla borçlanmayı teşvik eder. Bu da ekonomik sistemi dış şoklara karşı son derece kırılgan hale getirir. 2020 Yılında Corona Salgını dünya ekonomisini çökme noktasına getirirken, 1918’de çok daha kötü bir hastalık olan İspanyol Gribi’nin büyük bir ekonomik kriz oluşturmadı. Çünkü 1918’de dünya ekonomisi %100 altına bağlı bir para rejiminden daha yeni çıkmıştı ve henüz bugünkü gibi tamamen sınırsız para yoktu.
ABD, 1971’de dolar ile altının bağını kopartıp kendisi ile birlikte tüm dünyayı tarihte ilk defa küresel olarak bir sınırsız para rejimine sürükledi. O devirden beri piyasa şunu yapmaya çalışıyor: Dünyanın rezerv parasını tekrar ekonomi geliştikçe değer kazanan bir birim haline getirmek. Yani sağlam ve sınırlı para rejimine geri dönmek. Ayrıca devrini tamamlamış verimsiz ya da aşırı yanlış kaynak dağılımı ile aslında hiç var olmaması gereken yeni firmaları yani zombi işletmeleri ekonomiden temizlemek.
Bunların gerçekleşmesi için tam anlamıyla bir küresel kriz yaşamamız gerekiyor. Dolar aşırı değerlenmeli. Bugünkü sınırsız dolar rejimi çökmeli ve bugün zombi şirketlerle rekordan rekora koşan borsalar çökmeli. Elbette emlak ve bono piyasaları da adeta yıkıma uğramalı.
Aslında piyasa 1998 LTCM olayı ve 2008 Krizi ile en az iki defa bu yıkım sürecinin ucuna kadar geldi. Hatta 2020 Mart ayı piyasa erimesini de bu tabloya belki ekleyebiliriz. Ancak her seferinde merkez bankaları sınırsız para basa bildikleri için piyasanın oluşturduğu bu kara delikleri kapatmayı şimdilik başardı.
Birçok klasik ekonomi dünyası ‘uzmanı’, yorumcusu vb ve onlara inanan milyonlarca küçük yatırımcı bugün merkez bankalarının ekonomi dünyasında tek hakim güç olduğunu ve sonsuza kadar para basarak bu çöküşü, bu yıkımı engelleyeceklerini düşünüyor.
Oysa tarih bize şunu söylüyor: Sınırsız para rejimleri zaten genelde deflasyonist bir çöküşle değil aksine enflasyonist bir patlama ile sona erer. Yani piyasa, sınırsız rezerv parayı ve balonlaşmış borsa, emlak ve bono varlıklarını çökerterek değil aşırı enflasyonla adeta gerçek değerlerini eriterek yok eder. Bu erime sürecinde sınırlı paralar yani altın, gümüş (ve yeni sınırlı para bitcoin) çok yüksek oranlarda değer kazanır. Bu olayın aşırı ve çok hızlı meydana geldiği durumlara işte hiperenflasyon denir. Hiperenflasyonun ön şartı ise toplumun ekonomide, devletin (ya da Merkez Bankası’nın) daima kendisini kurtaracağını düşünmeye başlamasıdır…