Bu hafta paranın kökeni konusunu tartışmak istiyorum. Bu konuda bir derdim var: Elimizde kesin ve tarihi bulgular olmasına rağmen, yapılmış pek çok bilimsel çalışma, arkeolojik kazı, yazılmış onlarca makale ve kitap olmasına rağmen, ülkem insanı hala para Lidya’da icat edildi ezberini kıramadı. Acaba, ne yapmamız lazım bunu değiştirebilmemiz için? Kafalarımıza bu konuda kazınmış eski bilgileri nasıl sileceğiz ve doğrusunu yazacağız? Çünkü bir sonraki adımda bu yeni bilgileri taşıyan beyinlerle, yine Anadolu icadı başka bir para sisteminin, hem de faizsiz yeni bir mekanizmanın blokzinciri formunun beyin fırtınasını yapabilmek istiyorum.
Paranın icadı eskiden beri duyageldiğiniz gibi Lidya’da ve M.Ö. 600’lerde olmadı! O duyduğunuz sikkenin (coin) icadı. Para (money) ise çok daha önce M.Ö. 2500’lerde, yani günümüzden 4500 yıl önce icat edilmişti. Para, borç, kredi konseptlerinin ve bunların açık ve net muhasebe kayıtlarının Sümerlerde ve onu takip eden Mezopotamya şehir devletlerinde var olduğunu, Ankara’da çocukluğunu geçirmiş ve Anadolu Medeniyetleri Müzesini gezmiş her Türk çocuğu gibi ben de biliyorum. Ama burada yazdığım bilgiler kendi çocukluk gözlemlerimden çok, 1990 ile 2000 yılları arasında yapılmış bir dizi arkeolojik ve sosyal araştırmanın sonuçlarına dayanıyor. Bu çalışmanın sponsoru da ünlü ekonomist ve yazar Michael Hudson. Çalışmanın kaynak kitaplarını yazımın sonuna koydum ki isteyen bu kitapları bulup incelesin ve artık yanlış bilgilerin yayılmasına bir son verilsin.
Kültepe’de bulunmuş, M.Ö. 1800 tarihli bu Asur borç tabletinin, müzeyi son ziyaretimizde cep telefonumuzla resmini bile almıştık, rica etsem müzedeki eserin camekanının içinde yazanları önce bir okur musunuz?
İlk olarak mina ve şekel ne demek onu bir anlatayım: Bir mina, 60 şekel ağırlığında bir ağırlık ölçüsüdür. Bir şekel de 12 grama denktir. Yani, bir mina 720 gram ediyor. Bugünkü değerinden 720 gram gümüş yaklaşık 3600 TL eder ki, tablette yazan borcun konusu olan 2 buçuk mina ise (gramını yaklaşık 5 TL alırsanız) bugünün parasıyla 9000 TL eder. O zaman için yüklü bir para olsa gerek!
Yazıda okuduğunuz gibi, iki taraf arasında imzalanmış 2 buçuk mina değerinde gümüşe endekslenmiş bir borç senedi var. Borcun zamanında ödenmemesi durumunda da beher mina için 3 şekel gecikme cezası isteniyor (normali 1 şekeldir). Burada tableti çevirenler faiz diye yazmışlar ki bu bağlamda doğru kabul edilebilir, borcun geciktiği her ay için 720 gram gümüşe 36 gram gümüş gecikme faizi uygularım diyor. Yani aylık %5 gecikme cezası var. Bir hayli fazla değil mi?
Bu tablette bir noktaya daha dikkatinizi çekmek isterim: Tablet hafta görevlisine göre tarihlenmiştir yazıyor. Yani, her haftanın bir görevlisi var, mesela 10 hafta sonranın görevlisi Süleyman ise, oraya “Süleyman’ın haftasında ödenecektir” yazıyor. Bu ne demek sevgili okurum? Bu şu demek: BU TABLET BİZİM ÜLKEMİZDEKİ VADELİ ÇEK İLE AYNI TÜRDEN bir borç kaydı. Bunun tartışmaya açık bir tarafı var mı?
Şimdi, beyin fırtınası adına yazıyorum… Bu tablet, ödeme gününden önce, alacaklısı tarafından başka bir borca karşılık temlik edilmiş olamaz mı? Yani, ben bu tabletin alacaklısı olan Asurlu tüccarım diyelim, A kişisiyim. Borçlu da B kişisi. Ben A kişisi olarak bunu başka bir ticari borcuma karşılık C kişisine versem ve bundan sonra B kişisinin borcu artık bana değil, bu tableti taşıyan C kişisine devredilmiş olsa? Borç-alacak enstrümanı avuç içi kadar bir tablet. Kendisi zaten değerli evrak kategorisinde (besbelli, müzede camekan içinde korunuyor baksanıza) bunu kırmadan, A kişisi C’ye verse, her türlü kanıt üzerinde zaten yazılı durumda. Hafta görevlisi Süleyman sabit, borç sabit, gecikme faizi de sabit. Borç temliki olur mu olur. Olmuştur da!
Paranın İcadı ile İlgili Bilgilerimizi Güncelleyelim Artık!
Dünyadaki alternatif para sistemleri üzerine düşünen sen, en kıymetli okurum: Paranın nasıl ve nerede icat edilmiş olduğu konusunda artık modası geçmiş fikirleri bir kenara bırakalım. Sikke, ilk defa Lidya’da Kral Karun veya babası tarafından bulunmuş ve kullanılmış, tamam. Ama burada gördüğümüz gibi, o tarihten 1300 yıl önce çok ileri bir medeniyet kaydı var ve gördüğümüz basit bir muhasebe kaydı değil. Enstrüman bir kil tablet ve kırıldığında içinden başka değerli yazıların olduğu başka tabletlerin de çıkabildiği bir tür değerli evrak. Bu evrakın elden ele geçmiş olması ve borçların temlikinde (yani başkasına devrinde) kullanılmış olması da çok muhtemel. Zira kazılarda bu tabletlerden çok fazla sayıda ve insanların evlerine dağınık olarak bulunmuş. Yani, mesela merkezi bir devlet arşivinde tutulmuyor bu borç tabletleri. Bireylerin ceplerinde geziyor.
Bu durumda, bu tabletler aynı günümüzdeki vadeli çek ve senetler gibi, kendileri de ödeme aracı olarak kullanılmış olabilirler. Yoksa neden bu küçük avuç içi formatında olsunlar? Merkezde devlete ait devasa bir kayaya yazılırdı tüm borçlar, olur biterdi. Buradaki borcun devletin borcu olmadığı da aşikâr, zira tablette yazdığı gibi olaya tanıklık eden iki ekstra eleman var. Devlet borcu olsa, damgayı basar ilerlerdi, üstelik yabancı da olabilen (Anadolulu diyor tablet) iki tanık neden gerekirdi?
Biraz Tarih Bilgisi Lazım Bu Noktada!
Bu noktada biraz daha ek tarih bilgisi gerekiyor! Size Sümer ve Babil şehir devletlerinin yapısından bahsetmem gerekli, bu konuda detaylı bilgiler için yazının sonundaki kaynaklara bakınız. Bu devletler merkezi yapıdaydı, tüm şehir tebaası çiftçi ya da asker olarak devlete çalışır ve çalışmalarının karşılığında da aylık maaş alırlardı. Aylık ödemeleri, buğday veya başka bir tahıl cinsinden olurdu. İlk ticaret de bu şehir devletlerinde başlamış kabul ediliyor; başta şehir devleti ile bireyler arasında olan alış-veriş daha sonra bireylerle bireyler arasında da oluşmuş. Mesela yukarıdaki tablet, daha geç dönem Asur devletine ait ve böyle bir örnek. Vatandaşlar mahalle pub’ında iki bira içtikleri zaman, peşin olarak ödeme yokmuş, aynı bizim bakkal defteri gibi hesaba yazma varmış. Ay başlarında, daha doğrusu hasat zamanı, önce devlete borçlar ödenirmiş sonra da sırayla bürokraside önde gelen zevata ve ardından da konu komşuya borçlar ödenirmiş. Bu borçların yüklü olanlarının illaki tabletle kayda geçirilmiş olmaları gerekmiştir.
Gümüş, bu ilişkilerde “unit of account” yani paranın asli fonksiyonlarından birini, muhasebe birimi rolünü yerine getirmekteymiş. Yoksa ortalıkta gümüş sikkeler dolaşmıyor. Ancak Mezopotamya şehir devletleri kendi aralarındaki alış-verişlerde ödemeler dengesini sağlamak için büyük miktarlarda gümüş kullanıyorlarmış. Savaşa gönderilen askerlere ödemeleri ise, buğday, bira vb. olarak yapılıyormuş.
Lidya devletinin altını sikke olarak basması, bu olaylardan binlerce yıl sonra ve temelde yine askeri hizmetleri ödemek amacıyla gerçekleşmiş. Ancak, Mezopotamya’da savaşa giden askerler şehir devletlerinin kendi vatandaşları iken Lidya kralı Karun, Perslilere (İran’a) savaş açmaya yeltenip de Anadolu’nun çeşitli devletlerinden paralı asker kiralamaya kalktığı için altın sikke basması gerekli olmuş. Kendi vatandaşı olmayan askeri, “sağ kalırsan gel sana bolca buğday vereceğim, ayrıca bir damacana bira da avantası” diye bunları Pers üzerine savaşa gönderemezler. Onlar illaki sağlam para yani altın istemiştir.
Not 1: Mezopotamya şehir devletlerinde, 18 ila 25 kiloluk bir tahıl ölçüsü var, bushel deniyor buna İngilizce metinlerde. Bizdeki adı ölçek. Sivas’ın köylerinde 16 litrelik (kilo değil) bir tahıl tabağına da bugün bir ölçek deniliyor.
Not 2: Faiz meselesini de başka bir yazıda detaylı olarak inceleyeceğim.
Kaynaklar:
- Randall Wray, A. Mitchell Innes, Credit and State Theories of Money; The Contributions of A. Mitchell Innes (2004)
- Creating Economic Order, Record Keeping Standardization and The Development of Accounting in the Ancient Middle East. Volume IV, in a series sponsored by the
Institute for the Study of Long-term Economic Trends and the International Scholars Conference on Ancient Near Eastern Economies. A Colloquium Held at The British Museum, November 2000. Edited by Michael Hudson and Cornelia Wunsch. - John Maynard Keynes, Para Üzerine Bir İnceleme, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2009. Bu kitapta da Mezopotamya şehir devletlerinde para kullanımına örnekler vermiş Keynes. Üstelik kitabın yazıldığı 1930’da henüz bu uygarlıklar bu kadar incelenmemişti.