Al veya Sat Paribu

İnternet şimdi de parayı yiyor!

   önce yayınlandı , Son güncelleme    önce

Okuma Süresi: 6 dk

Paylaş:

Bugün eğer kendinizi korona virüs sarmalından çıkarıp aynı anda gerçekleşen “dünya para sisteminin erimesi” olayını izleyebiliyorsanız bu yazıda anlatacaklarım ilginizi normalden daha da çok çekecektir.

Hani bilim kurgu filmlerinde vardır ya, filmin sonunda, teknolojik-robotik insan yapımı canavar ve ona bağlı binlerce köle robot bir türlü yenilmez, her türlü saldırıya dayanır, ama sonunda bir nokta gelir ki, canavara kendi içinde bir saçmalık olur, her ne olduysa birden garip sesler çıkarır ve büyük bir sarsılma ile etrafa çarpa çarpa ölür. Başları ölünce ona bağlı diğer yaratıklar da oldukları yerde durur ve başlarını eğerler, onlar da istop ederler. Mesela canavarın yağına, sürekli çoğalan bir virüs girmiştir. O virüsün çoğalmasıyla canavarın yağı kurumuş, çamur gibi olmuş ve canavarı içinden mahvetmiştir.

İşte şimdi izlemeye başladığımız da bu oyunun sonundaki “boss” ile, yani oyun sonu canavarının kaderi ile mücadelesidir. Bizler, canavara karşı çaresiz gibi görünen insanlar yapabileceğimiz her şeyi zaten yapmıştık. Bitcoin denilen mucize icadı gerçekleştirmiştik, ondan az önce yine mucize gibi peer-to-peer sunuculu sistemleri yani bit-torrent’i ortaya çıkarmıştık. Bunları da insanlık hayrına bedava olarak ortaya çıkarmıştık.

Canavarın içine giren ve onu alt eden virüs, onun ve çevresindeki robotlarının ahlaksızlıklarıdır. Canavarı oluşturanların kendilerini kaybedip, sistemi ve parayı tanrı zannetmeleri kendilerini de o sistemin parçası oldukları için tanrısal malzeme zannetmeleri sonucunda bu yıkımı yaşamaktayız.

Bugün gelinen bu noktayı bir zamanlar internetin parlak çocuğu denilen, öncü Netscape şirketinin kurucusu, şimdilerin milyarder yatırımcısı Marc Andreessen, 2011 yılında Wall Street Journal’da yayınlanan ünlü makalesinde öngörmüştü. “Yazılım Dünyayı Neden Yiyecek?” (Why software is eating the world) başlıklı makalesinin özeti olarak gördüğüm bir cümlesinde Andreessen şöyle diyordu:

Bilgisayar devriminin üzerinden altmış yıl, mikroişlemcilerin icadından kırk yıl ve modern internetin ortaya çıkışının üzerinden yirmi yılın geçtiği günümüzde, tüm endüstrileri yazılıma dönüştürmek için gerekecek tüm teknolojiler nihayet çalışır ve global ölçekte yaygınlaştırılabilir durumdadır”.

Yani, yazılım teknolojileri global ölçekte tüm endüstrileri artık yiyebilecek duruma gelmiştir diyor yazar. Bunu yazdığı 2011 yılında gerçekten de işlerin dünya ölçeğinde buraya doğru hızla ilerlediği bizler ve pek çok profesyonel yazılımcı için aşikardı. Ne var ki, o dönemde bu makaleyi okuduğumda yazıda olanlardan ziyade, olmayan bir detay, önemli bir eksiklik dikkatimi çekmişti. Bu yazıda, internet yazılımları tarafından yutulacak endüstrileri tek tek sıralayan Andreessen bir tanesine hiç değinmemişti: Finans ve bankacılık.

Şu anda, 2020 krizinin içindeyken anlıyoruz ki internet ve yazılım sadece bankaları ve bankacılık sektörünü yemiyor, parayı da yiyor. Paranın kendisi de artık internetin kendisine benzettiği ve yuttuğu bir şey olmaktadır. Buna yol açan şey nedir?

İnternetin enformasyon asimetrisini yok eden ve merkezde saklı gizli duran bilgiyi çeperlere yayan açık kaynak olma özelliği…

Daha önce internet neleri yemişti?

Bundan yıllar öncesine dönelim… 1999 yılında California’nın Los Angeles kentinde Napster diye bir start-up kurulur. O yıllarda dünyada müzik eserlerinin tüketimi birkaç şekilde olmaktadır: Büyük mağazalardan, CD’ler ve plaklarla yeni çıkan şarkıların olduğu albümleri 15-20 TL arasında fiyatlara alıyordunuz ve bunlar sadece CD çalıcısı olan özel cihazlarda dinlenebiliyordu. Bir de radyolardan ve TV’den…

Napster, peer-to-peer (P2P) yani eşten eşe olarak indirebildiğiniz bir yazılımdı ve bilgisayarınıza kurduğunuzda MP3 formata çevrilmiş şarkıları internetten bedavaya indirip dinleyebiliyordunuz. Ancak Napster kendisi P2P olsa bile şarkıların dağıtımını merkezi sunuculardan yaptığı için dev müzik yayıncısı şirketler tarafından dava edilip zamanla yok edildi. Ama hemen sonrasında yayını da P2P olarak yapabilen Gnutella, eMule, bit-torrent gibi başka servisler çıktı ve artık P2P çağı açılmış oldu.

İnternet, müziği iki teknoloji ile yemişti: 1) P2P, yani gayri-merkezi ve dağıtık yayın kabiliyeti, 2) Müziklerin dijital olarak çoğaltılmasını ve fiziksel maddeden kopmasını kolaylaştıran MP3 formatı.

Sonrasında müziğin başına gelen filmlerin de başına geldi. Bu defa MP3 yerine DivX isimli bir format iki numaralı rolü üstlenmişti. Basılı kitapların da başına benzer hadise geldi: Bu defa da ePub ve PDF formatı bu ikinci fonksiyonu görmekteydi. Elimizdeki cep telefonlarının akıllı süper bilgisayarlar haline gelmesiyle de hem müzik hem film hem de kitapların dünyaya yayılması ve iş modeli olmadan tüketilebilir olması mümkün oldu.

Sonra yavaş yavaş başka sektörler de internet tarafından abur cubur yenilmeye başladı. Uber ile taksi hizmeti, Airbnb ile oteller, Expedia ile seyahat acenteleri (tatil satan işletmeler) bozuldu. Var olan iş modellerine çomak sokan bu şirketlerin temel sorunu da şuydu: İş modelleri gayri merkezi olsa da tahsilatları merkezi ve eski para ile yapılıyordu.

Çomak sokulma sırası artık bankalara ve paraya gelmişti. Para, merkezde üretilen ve belli merkezler dışında üretilmesi kanunlarla yasaklanmış bir metaydı. Dijital formata da çok önceden geçirilmişti, hatta daha internet bizim hayatımıza girmeden önce paranın sahipleri SWIFT isimli standart ile 1980 yılından önce bu konuyu halletmişlerdi. Yani paranın analog formu olan kâğıt ve metal paralar aslında sistemi bozmak açısından bir tehdit oluşturmuyordu. Paranın internet tarafından yenmesi için, çok daha farklı bir şeylerin yapılması gerekiyordu.

Bu gelişmeyi geciktiren bir hadise daha vardı: Bankaların kendi aralarında para adlı dijital metayı transfer etmelerini sağlayan kendi özel ağları vardı, kendi kuralları ve çok kapalı bir yapı vardı. Para üretimi ve büyük miktarlarda el değiştirmesi asla sıradan insanın eline verilemezdi. Ülkelerin yönetimleri bile para oyununa alınmıyor, ülke merkez bankaları McDonalds gibi franchise’lar halinde işletiliyordu. Hatta bu oyuna alınmama gerçeği parayı basan temel şirketin yani FED’in ülkesi ABD yönetimi için bile geçerliydi.

2009 yılında icat edilen Bitcoin bu olayların üzerine geldi. Bitcoin ile merkezde yaratılan ve kendisi para olmayan, daha çok altına benzeyen başka bir dijital meta yaratılıyor ve bu sıradan halk tarafından üretilip bir kişiden ötekine kolayca aktarılabiliyordu. Gerçi burada da teknolojik yatırım yapmak gerekiyordu ve bu da sıradan halkı aşan bir eylemdi. Ama yine de dev para tekelleri dışında ilk defa birileri dijital meta basma işini küresel boyutta becermişlerdi.

İşte Bitcoin, MP3 veya DivX formatı gibidir. Olan paranın bir kısmını, tamamını değil, sadece meta (commodity) olan bir kısmını dijital formata çevirmeyi başarmıştır. Müzik endüstrisinin yıkılışı ile benzetme yapmam gerekirse Bitcoin adeta Napster veya eMule gibidir. Henüz paranın işleyişinin Spotify gibi, YouTube gibi yeni iş modelini taşıyacak bir start-up’ı ise ortaya çıkmamıştır. Yukarıda anlattığım P2P yayınla üretilecek ve aramızda dağıtılacak gayri merkezi paranın sistemi henüz kurulmamıştır. İki temel teknolojik araçtan birincisi henüz oluşmamıştır.

Bu ortaya çıkışın yakında olmasını bekleyebiliriz, zira artık oyun sonu canavarı büyük gürültüyle yere yıkılmak üzeredir.

cemilsinasiturun

Yazar: Cemil Şinasi Türün

Avalanche Summit 2022’nin İkinci Günü Nasıl Geçti?

22 Mart günü başlayan Avalanche Summit 2022’nin ikinci günü de sona erdi. İlk gün neler yaşandığına dair haberleri almak için Avalanche Summit 2022’nin İlk Gününde Neler Oldu? başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz. Bugün itibariyle etkinliğin ikinci günü de geride kaldı. Güne yine birçok önemli konu ve konuşmacı damga vurdu. Avalanche Summit 2022’de İkinci Gün İspanya saati ...

Bağlantıyı kopyala