bitcoin
Bitcoin (BTC) $ 70,720.95 0.89%
ethereum
Ethereum (ETH) $ 3,584.21 0.24%
bnb
BNB (BNB) $ 586.79 1.49%
solana
Solana (SOL) $ 186.24 0.20%
xrp
XRP (XRP) $ 0.622036 0.44%
cardano
Cardano (ADA) $ 0.651727 0.06%
dogecoin
Dogecoin (DOGE) $ 0.213862 16.99%

Her Şeyin Tokenizasyonu

her seyin tokenizasyonu

Geçtiğimiz hafta Almanya, geniş çaplı blokzincir strateji planının bir aşamasını daha tamamladı.  Menkul kıymet ihracı ve alım satımı işlemleri için gerekli olan, aynı zamanda bir kıymetli evrak niteliği bulunan fiziki sertifika uygulamasını tamamen kaldırdı. Böylelikle menkul kıymetlerin elektronik ortamda  tamamen dijital olarak tokenize edilmesine ve yeni bir varlık sınıfı olarak sermaye piyasalarına arz edilmesine ilişkin düzenlemeyi onaylamış oldu. 

Bu, aslında bakıldığında, tüm dünyada teknoloji ve sanayideki gelişimin öncülerinden olan Almanya’ya yepyeni bir alanda da söz sahibi ve piyasaya yön verici olmasını sağlayacak  oldukça stratejik bir adım:  Blokzincir üzerinde tokenize edilmiş menkul kıymet piyasaları!

Security token diye de tabir edilen bu menkul kıymet tokenleri, geçtiğimiz dönemlerde Amerika’da da regülasyonlara tabi tutulmuştu. Özellikle 2017 yılında yaşanan ICO çılgınlığı sonrası bireysel yatırımcıların korunmasına yönelik olarak SEC (Amerika’nın SPK’sı)  birtakım düzenlemeler getirmişti. O dönemde ICO’ların bir çoğunda ihraç edilen tokenlar, her ne kadar “projenin vaad ettiği ekosistemdeki hizmetlerden faydalanmak için kullanılacak” iddiası ile satışa sunulsa da günün sonunda bunlar henüz fikir aşamasındaki projelerin fonlanması için ihtiyaç duyulan kaynağı sağlayan araçlardı. Ortada herhangi bir şirket, veya tüzel kişilik olmadığı için ekiplere, sözde profesyonelce hazırlanmış teknik dokümanlara, web sitelerine bakılarak milyarlarca dolarlık fonlamalar sağlandı. Bunların bir çoğu bugün çöp olarak da tabir edilen, herhangi bir sonuca ulaşamamış projeler olarak kaldı. Bazıları kötü niyetli olarak, baştan dolandırıcılık amacıyla oluşturulan token mekanizmaları, bazıları da başarısızlıktan dolayı sonlanan projelerdi.

Sonuç olarak bakıldığında bu toplanan fonların, projelerin şirkete dönüşmesi esnasında sermaye olarak mı kullanılacağı, yoksa tamamen ürünün ortaya çıkarılması için kullanılacak bir proje finansmanı olarak mı kullanılacağı arasında çok ince bir çizgi olduğu düşünüldüğünde düzenlemelerin gelmesi de kaçınılmaz oldu. 

Almanya’nın getirdiği düzenleme, yukarıda bahsettiğimiz yapıdan farklı olarak, proje aşamasında olan bir fikrin tokenize edilmesinden ziyade, fiziki bir varlığın dijital bir varlığa dönüştürülerek kolaylıkla blokzincir üzerinden kitlelere ulaşmasını sağlayacak altyapıyı mümkün kılıyor. Menkul kıymet tokenizasyonu denmesinin sebebi ise aslında tokenize edilen varlığın hisselere dönüştürülerek, bu hisselerin dijitalleştirilmesi. 

Tokenizasyonu en basit anlamı ile fiziki varlıklara likidite sağlama imkanı diye tanımlayabiliriz.

Bunun işleyiş mantığını anlamak için bu düzenlemeyi Almanya’dan önce başlatan Lichtenstein’daki uygulamalara bakabiliriz. Varlıkların dijital olarak tokenize edilmesi ile ilgili sistemsel ve operasyonel açıdan herhangi bir kısıtlama  bulunmasa da piyasalara entegre olmasında belirli bariyerler ortaya çıkıyor. Bunların en önemlisi bu varlıkların işlem göreceği ikincil piyasalar. Yani yeni çıkarılan ve ihraç edilen dijital varlıkların alım satımının yapılabileceği borsalar ile yatırımcılar arasında köprü kurabilecek altyapıların eksikliği. Diğer yandan da menkul kıymetlerin saklama, takas ve mutabakat işlemlerinin belirsizliği.

Lichtenstein, parlamentosunda onayladığı Token Yasası’nı 1 Ocak 2020 itibariyle yürürlüğe koydu. Bu yasa iki kısımdan oluştu: Özel yasa ve denetleyici yasa. Özel yasanın temelinde analog katmanla dijital katmanı birleştirme fonksiyonu yer alıyor – yani token’ın sahipliğinin devri ile token’ın (eğer varsa) temsil ettiği hakların da dijital olarak yeni sahibine geçmesini sağlayacak düzenlemeler.

Denetleyici yasa ise Finansal Para Otoritesi’nin güvenilir teknoloji hizmet sağlayıcılarına yönelik  düzenleme ve denetleme esaslarını belirliyor. Blokzincir teknolojisi ile saklama ve takas kayıtlarının ve işlemlerinin yürütüleceği altyapıları sağlayacak olan bu şirketlerin Finansal Para Otoritesi’ne başvurarak tescil olması şartı aranıyor. 

Sermaye paylarının tokenize edilmesinden kastedilen aslında şu: Yasal olarak tescil edilmiş bir şirket daha sonra sermaye paylarını ve bu payların temsil ettiği hakları Ethereum ağı üzerinde akıllı kontratlara bağlı  ERC-20 tokenları ile dijital hale getiriyor. Bu token’ların fiziki dünyada temsil ettikleri pay ve hakları, dijital dünyada onaylayan bir de fiziki onaylayıcı – validator bulunuyor. Bu validator aynı zamanda temsil edilen kişilerin sözleşmesel yükümlülüklerini de temin ediyor. 

Bu tokenizasyon neyi sağlıyor: Tamamen dijital ortamda, herhangi bir ilave noter masrafı, aracılık maliyeti, dokümantasyon yükü ve bürokratik işlemler olmadan hızlı ve şeffaf bir şekilde ortaklık değişiklikleri, hisse satışları vs gibi işlemlerin yapılmasına olanak sağlıyor. Böylelikle hem global anlamda daha geniş bir kitleye erişim sağlaması, hem de her türlü varlığın tokenize edilmesinin kapısını açıyor. 

Lichtenstein’da bu yıl içinde sermaye paylarının tokenizasyonu dışında gayrımenkul, klasik arabalar, sanat eserleri, antika veya değerli saatler gibi varlıklar ile birlikte, fikri ve mülki hakların da (müzisyen ve sporcu hakları gibi) tokenize edilmesi mümkün hale geliyor. 

Tokenizasyon ile asıl hedeflenen, illikit varlıkları bir şekilde likidite etme çabası. IP ve yazılım hakları buna örnek gösterilirken son zamanlarda yarış atlarının, hatta Belçika’da güvercinlerin tokenize edildiği örnekler görüyoruz. Tokenize edilmek istenen varlık için öncelikle SPV denilen özel amaçlı bir şirket kuruluyor ve bu varlıklar şirket aktifinde yer alıyor. Bu şirketlerin sermaye payları yukarıda bahsettiğimiz akışta dijital ortamda tokenize ediliyor. 

En heyecan verici örneklerden bir tanesi şüphesiz ki Wesley Snipes’ın Lichtenstein Kriptovarlık Borsası (LCX) aracılığı ile yeni filmlerine fon sağlamak için tokenize edeceği sinema yatırım fonu oldu. Daywalker Movie Fund adındaki fonun payları tokenize edilerek  %100 regüle edilmiş olarak menkul kıymet token arzı ile 25 Milyon USD’lik bir yatırım toplamayı hedefliyor. Kurgulanan yapıda yatırımcılar fonun üretimlerinden elde ettiği karların bir kısmından pay alacak, ve ellerinde tuttukları DMF Token’lar sayesinde prömiyerlere davet gibi avantajlara sahip olacak, ve dağıtılmayan karlar tekrar fona dahil edilecek. Halihazırda mevcut olan fon yapılarından farklı görünmese de blokzincir üzerinde işlem gören bir varlık olması sayesinde sadece nitelikli yatırımcılara değil, dünyanın her yerinden bireysel yatırımcıların da iştirak edebilecekleri bir fon, dolayısıyla yeni bir varlık sınıfı oluşmuş oluyor. 

Almanya’nın çıkardığı son düzenleme ile birlikte bu örneklerin sadece Lichtenstein ile sınırlı kalmayacağı ve ciddi bir piyasa oluşturacağı anlaşılıyor. Buradaki meydan okuma veya zorluk, bu dijital varlıkların alım/satımının yapılabilmesi, saklanması ve likiditeye ulaşım önündeki bariyerler. Regülasyonun genişlemesi ile birlikte bu noktada aslında yeni fırsatlar da doğuyor: bu varlıkların listeleneceği yeni pazar yerleri veya borsaların oluşması, ve custody hizmetleri. Almanya hali hazırda önceki aylarda bankalara BaFin tarafından verilecek lisans ve onaylar ile, kripto ve dijital varlık saklama hizmetleri sunmasına ilişkin düzenlemeyi yürürlüğe sokmuştu. Ancak yine de hem bireysel, hem de aile şirketlerinin bu yapılara alışması, dijital varlıkların tutulduğu cüzdanların özel anahtarlarının ve kurtarma kelimelerinin önemi, saklanması, kullanılması aşamasında teknolojik okuryazarlık giriş konusunda ciddi bir ayrı bariyer oluşturuyor. Dolayısıyla yalın ve kısa, kolay erişim sağlayan yapıların kurgulanması ve uygulanması konusu ayrı fırsatları da doğuruyor.

Önümüzde bu yeni varlık sınıfının gelişmesine, varlıkların temsil edildiği unique dediğimiz bölünmez, eşsiz ve tekil token’lar, yani NFT’lerin önemli bir piyasa oluşturacağına şahitlik edeceğimiz dönemler geliyor. 

Ülkemizde de bu gibi düzenlemelere benzer yapıların oluşturulması, alternatif yatırım ve sermaye piyasalarının gelişmesi,dünyada bu yöne doğru evrilen finansal araçlardan geri kalmamamız açısından önem arz ediyor. Halihazırda ülkemizin teknolojik açıdan hem bankacılık, hem de sermaye piyasaları takas, saklama altyapıları oldukça gelişmiş durumda. Bu yeni gelişen teknolojilerin adaptasyonu zorluktan çok yeni iş imkanlarının oluşması açısından fırsatlar yaratacak. Para ve finans araçları ise evrimleşerek sınırsızlaşıyor, yani ülke sınırlarından bağımsız hale geliyor. Öncelikle yapılması gereken bu varlıklar için tanımların oluşturulması ve benzer yapıcı düzenlemelerin uyarlanması. Böylelikle Kobi’ler için de alternatif finansman imkanlarının yaratılacak olması çok önem arz ediyor. Bu işletmelerin sadece geleneksel finansman araçlarına bağımlı olmaları hem maliyet, hem de erişilebilirlik açısından riskler taşıyor. Kriz dönemlerinde artan maliyetler ve piyasa riskleri nedeniyle bu işletmelerin kredi imkanları kısıtlı kalabiliyor. Dolayısıyla ülke ekonomisinin de lokomotifi olan bu işletmelere alternatif kaynaklar yaratacak benzer araçların ülkemizde de uygulamaya alınması yakında bir tercih değil, zorunluluk olacak gibi görünüyor.  En kısa zamanda bunlara hazırlık yapılması gerekiyor!

Bu makale yatırım tavsiyesi veya önerisi içermemektedir. Her yatırım ve alım satım hareketi risk içerir ve okuyucular karar verirken kendi araştırmalarını yapmalıdır.

btchaber bh logo

Ebru Güven

Ebru Güven, Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat bölümünden mezun olduktan sonra profesyonel bankacılık kariyerine 1997 yılında başlamış ve 2018 Mayıs ayına kadar Türkiye'nin saygın bankalarında, ağırlıklı kurumsal bankacılık olmak üzere genel müdürlük ve şubelerde çeşitli görevlerde bulunmuştur. İstanbul'da yöneticisi olduğu şubenin müşterilerinden birinin ülkenin ilk kripto para borsalarından biri olması sayesinde Blockchain uzayı ve ekosistemi ile tanışmıştır. Blockchain teknolojisi ve gelecekte yaratacağı değişimden etkilenen ve ilham alan Güven, bu topluluğa aktif olarak dahil olmaya karar vererek 2018'de bankacılık kariyerini bitirmiş, hemen akabinde bir ITO projesinde CFO olarak görev almıştır. Bu projede tanıştığı Başak Burcu Yiğit ile birlikte İstanbul Blockchain Women Platformu'nu kurmuştur. Ebru, 2018’den itibaren Tim Danışmanlık bünyesinde eğitimler vermekte, aynı zamanda Blockchain ve ITO, ICO projelerinde danışman olarak çalışmaktadır.
https://www.btchaber.com





Blokzincirin ve kripto paraların, geleceği nasıl değiştireceğini bugünden öğrenin.
btch x banner
btch youtube banner
Bağlantıyı kopyala