Bu yazıda üzerinde üç yılı aşkın süredir çalışmakta olduğumuz Defterhane Protokolü isimli projeyi ele almak istiyorum. Bugün hem Defterhane’nin ne olduğundan bahsedeceğim hem de ne olmadığından.
Türkiye’nin hatırı sayılır büyüklükte bir kripto para camiası var. Ortağım Onur Kılıç’la epeyce emek verdiğimiz bu protokolle ilgili bu camiada hem doğru hem yanlış bilgiler var. Bu yazı ile Defterhane ile ilgili yanlış bilinenleri düzeltmek ve en azından camiada doğru bilgilerle tanınmamızı sağlamayı amaçladım.
1) En Temelden Başlayalım: Defterhane Nedir?
Defterhane diye, 15 ve 16. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğunda köy köy tutulmuş olan vergi kayıt defterlerine denilirdi. O dönemde Tımar denilen bir sistem ile vergi yerinde toplanırdı ve ülkede toprak üzerinde çalışan köylüler vergilerini para ile değil, kendi ürettikleri buğday, arpa gibi tarım ürünleri ile öderlerdi. Bu ürünlerin kendi gıdaları ve geçimleri için gerekenleri kendilerinin olur, hasadın %10’luk bir kısmını ise devlete öderlerdi. Bu ödeme de zaten Tımar arazisi olarak defterhanede kayıtlı olan o köyde yaşayan ve adına Tımarlı Sipahi denilen devlet memuruna yapılırdı. Tımarlı Sipahi (atlı demektir) de kendisinin ve yardımcısının yaşaması için gerekli şeyleri de bu vergilerle karşılardı. Sipahiler ayrıca ulufe yani devlet maaşı almazlardı. Okumuş ve dünya görmüş adamlardı ve Yeniçeri denilen özel birlikler gibi devşirme değillerdi, dahası onlar gibi kul, yani köle statüsünde de değillerdi. Tımarlı Sipahiler özgür bireylerdi.
Bu usulde gayri merkezi vergi toplanması 1600’lerde sona ermiş ve sonrasında uygulanan usuller Osmanlı Devletinin sosyoekonomik yapısını köklü şekilde değiştirmiş, bir anlamda da bozmuştur. Bu sistemin Osmanlı’nın klasik döneminde ne Avrupa’da ne de dünyada bir benzeri yoktu: Avrupa’da Orta Çağ’ın sistemi olan Feodalizm’deki Sör ve köylü ilişkisi ile Türkiye’deki Tımarlı Sipahi-köylü ilişkisi arasında hiçbir benzerlik ve alaka yoktur. Japonya’daki Samuraylar da bir tür Feodal sistemde var olmuşlardır, onlarla da Tımarlı arasında benzerlik yoktur.
Neden bu kadar uzun uzadıya bunları anlattım? Çünkü şu anda da gündemimizde merkezi, itibari (fiat) paralara alternatif olarak, gayri merkezi ve hakiki değerlere endeksli para arama çabaları var. Demek ki atalarımız 500 yıl önce vergiyi de buğday, arpa gibi gerçek ve elle tutulur değerler üzerinden topluyormuş. Defterhane ismini seçmemizdeki gaye, orta vadede değerini ciddi oranda yitirmesinden korkulan merkezi itibari para sisteminin yerine, ülkemizden başlamak üzere dünya vatandaşlarının kullanımı için gayri merkezi ve reel ekonomiye endeksli alternatif bir sistem kurgulamak ve bunun da tarihimizdeki örneğine gönderme yapmak istememizdir.
2) Defterhane Olarak Ne Yapmayı Amaçlıyoruz?
Amacımız, tarihteki gayri merkezi ve reel ekonomiye endeksli değiş-tokuş ve vergi sistemlerinden örnek alıp, bugünkü teknolojileri kullanarak, olası global ekonomik ve finansal sıkıntılardan çıkış yolu aramaktır.
İkinci örnek aldığımız sistem ise 1980’lerde ülkemiz esnafı tarafından icat edilmiş olup sonrasında İş Bankası’nın öncülüğüyle kanunlaştırılmış ve dünya üzerinde sadece ülkemizde hukuki hale getirilmiş olan “vadeli çek”lerimizdir. Bu sistemde yine Türkiye’nin kendi iç ticari dinamiklerinden ve ihtiyaçlarından yol açılarak geliştirilmiş bize özgü bir mekanizmadır, Tımarlı Sipahi sistemi gibi bunun da dünyada bir benzeri yoktur. Dünyanın geri kalan ülkelerinde paranın basımı ve kontrolü merkez bankalarındadır. Türkiye’de de basılan paranın (daha doğru bir deyişle kredinin) yarısına yakınını TCMB ve ticari bankalar “basarken”, yarıdan fazlasını vadeli çekler yöntemiyle KOBİ’ler ve tüccarlarımız (yani bugünün Sipahileri) basmaktadır.
Önemli bir yanlış anlamaya şimdi açıklık getireyim: Defterhane Protokolünü yazarken vadeli çeklere baktık ve örnek aldık. Ancak Defterhane bir vadeli çek protokolü değildir. Yani, ülkemizde vadeli çek kullanan işletmeler için, onun yerini alması için geliştirilmedi. Aynı temel prensipleri, gayri merkezi olarak kredi üretebilmeyi mümkün kılan ve kişilerin veya kurumların sözünü değer olarak kabul eden bir blokzinciri protokolü geliştirdik. Dolayısıyla bu yeni mekanizmayı da, Türkiye’deki Çek Kanununa değil, TTK’ya (Türk Ticaret Kanunu) yani ticaret içerisindeki sözleşme hukukuna uygun geliştirdik.
3) İhtiyaç Nereden Doğuyor?
SPK’da yıllarca görev yapmış değerli bir uzmanın yazdığı bir makaleden alıntı yapmak istiyorum:
‘Halen içinde bulunduğumuz, bazılarına göre “modern finans çağı” bazılarına göre ise “finansal terör çağı”, sadece kırk yıl önce, 1970’lerin başlarında, ABD Merkez Bankası FED’in Bretton Woods Anlaşması kapsamında söz verdiği ve literatürde “Altın Gişesi” (The Gold Window) olarak adlandırılan taahhüdünden vazgeçmesiyle başlamıştır. 1944 yılında yapılan anlaşmaya göre FED, “kendi bastığı kağıt dolarlardan 35 adedini iade eden herkese 1 ons altın vereceğini” taahhüt etmişti. Diğer ülkeler de bu güvence nedeniyle kendi paralarını doğrudan altına değil de, “altın kadar değerli dolara” endeksleyerek milli para birimlerine istikrar kazandırmayı hedeflemişlerdi.’ 1
1970 yılında altın kadar değerli olması taahhüt edilmiş olan doların bugün geldiği noktada alım gücü nedir? Şu anda bir ons altın 1700 dolar. Yani, 50 yılda 50 kat değer kaybetmiş Amerikan doları, siz artık ona endeksli diğer ülke paralarını düşünün! Üstelik altının değeri belki de olması gerekenin altındayken.
İşte 2020 yılında artık para basma işlemini sınırsıza bağlamış olan FED’in karşısında şu anda dünyada altın ve gümüş de bağımsız değişken olarak durmuyor, zira onların da türev piyasaları var ve bu piyasalarda bu değerli madenlerin değeri ile finansal sihirbazlar oynayabiliyor. Bitcoin, şu gelişmeler ışığında finansal piyasalardaki değişkenlerden bağımsız bir değere, algoritmaya endeksli olduğu için metallerden ayrışmış durumda.
Ancak Bitcoin’in de görev alanı sınırlı.
4) Bitcoin Neden Yeterli Değil?
Bunca taraftar toplamasına ve sınırsız basılan paralara gerçek bir alternatif olmasına rağmen neden Bitcoin’in gelen yeni dünya para sisteminde (Post-Crash veya Post-Covid) yeterli rolü üstlenemeyeceğini düşünüyorum? Hemen anlatayım.
Bir defa Bitcoin sınırlı miktarda üretim konsepti üzerine kurgulandığı için bir tür dijital altındır. Yani, eğer reel ekonomide vatandaşa hesap veren (accountable) bir para birimi kullanacaksak bu Bitcoin’e endeksli bir para birimi olabilir. Ama Bitcoin’in kendisi olamaz. Çünkü reel ekonomi içerisinde kullanılacak sistemin bu hesap verebilme yeteneğine ek olarak olmazsa olmaz iki unsuru daha var, ki Bitcoin onları taşımıyor:
1) Kredi için zaman kavramını içermesi , 2) Değiş tokuşta hız ve güveni BİRLİKTE sağlaması. Bitcoin’in güven konusunda bir sorunu yok ama hız konusunda var. Eğer hız kazandırırsanız güvenden feragat ediyorsunuz, ikisini birden sağlayamıyor. Zaman konseptini ve dolayısıyla kredi kabiliyetini içermemesi de önemli bir sorunu Bitcoin’in. Altın ve gümüş gibi emtialar da Bitcoin ile aynı soruna sahip: Eğer elinizde altın veya Bitcoin varsa harcayabilirsiniz. Ama ileri zamanda gerçekleşecek bir ödeme sözü verecekseniz o zaman altına endeksli ya da BTC’ye endeksli başka bir ek katman daha üretmeniz gerekiyor. İşte vadeli çek dediğimiz (kısaca VÇ) enstrümanda VÇ’ler TL’ye endeksli oluyor ve vadeleri de çeklerin üzerine yazılabiliyor. Bu durumda Bitcoin’e endeksli vadeli çek yapılabilir. Ama dediğim şu: böyle yapmakla altına endeksli yapmak arasında ne fark var? Altının fiyatı çok oynak olsa tercih edilmeyeceği gibi, Bitcoin’in fiyatı da stabil olmadığı takdirde kredi enstrümanında endeks olarak tercih edilmeyecek. İleride Bitcoin fiyatı stabil olursa bu dediğim belki olabilir ama para illa sınırlı bir varlığa endeksli olmalı ve bu da algoritmik olmalı diye tutturanların, dünyada başka sınırlı varlık alternatifleri de olduğunu görmelerini rica ediyorum.
Örneğin, buğday. Buğday da üretimi sınırlı olup, dahası yenebilen değerli bir varlık olduğu için binlerce yıl para olarak kullanılmış. Buğdayın 6 ila 8 aylık bir çevrimi var. Buğday eken bir çiftçiye kredi verilebilir, miktarı ve süresi de kolayca hesaplanabilir. İşte az önce kendi tarihimizden örnek verdim, Tımarlı Sipahiler devlet adına vergiyi buğdaya endeksli olarak topluyormuş. Şunu düşünün: Değiş-tokuşta kullandığımız parasal bir varlığın, ya da onun endeksi olan metanın bir gün yenerek tüketilmesi belki de dünyanın bozulan doğal dengesinin yeniden kurulması için elzem olabilir. Bunları tartışmadan Bitcoin maksimalizmi yapılmasını anlamsız buluyorum.
Kaynak 1: “Osmanlıcada ‘Yatırım’ Ne Demektir?” Dr. Celali Yılmaz, Sermaye Piyasası Dergisi – Sayı 6 – 2011, Sayfa 117-124.