Blokzincir teknolojisi için hayatımızı değiştirecek yıkıcı yenilik diyoruz.
İş yapış şekillerini, düşünce tarzını, yönetim modellerini ve hatta devletlerin yönetim anlayışlarını kökten değiştirecek, adaletsiz gelir dağılımını düzeltecek sihirli bir değnek olarak görüyoruz.
Aslında ortaya çıkış felsefesi ve içerdiği bileşenlere baktığımızda, vadettiği demokratik karar alma süreçleri, şeffaflık, güvenilirlik ve dağıtık kayıt yapısı özellikleriyle bu beklentinin oluşması gayet doğal karşılanabilir.
Peki gerçekten blokzincir süper güçleri olan, dünyayı tüm kötülüklerden kurtaracak bir kahraman mıdır?
Şu anki hali ile kesinlikle değil!
İnternet ve Blokzincir
Çoğu zaman internet ile blokzincir teknolojisinin evrimini ve bu iki teknolojinin hayatımıza olan etkilerini kıyaslıyoruz. Ve hep klişe olan tabiriyle “internet hayatımızın nasıl ayrılmaz bir parçası ise blokzincir de bizler için vazgeçilmez olacak ve hayatımızın doğal bir gereksinimi haline gelecek” diyoruz.
İnternetin ilk ortaya çıkması ve günümüzde kullandığımız, herkesin rahatlıkla erişebildiği dağıtık bir yapı haline gelmesi arasında geçen süreyi yaklaşık 45-50 yıl gibi düşünürsek, blokzincir teknolojisinin de önünde benzer bir evrilmenin olacağını varsayabiliriz. Dijital gelişimin ulaştığı ivmeye baktığımızda ise süre olarak 50 yıl demek sanırım teknolojinin hızını hafife almak olacaktır. Kaldı ki “world wide web”in hayatımıza girdiği andan sonraki teknolojik dönüşüm hızını da düşünecek olursak belki 10-15 yıllık bir süreci tahmin edebiliriz.
Blokzincir 3.0
Blokzincir kavramı Bitcoin ile hayatımıza girdi. 2008 yılındaki makale sonrası 2009 Ocak’ta ilk bloğun oluşmasıyla işlemeye başlayan sistem bugüne kadar bir saniye bile çökmeden ilerledi.
Bitcoin için değil ama blokzincir teknolojisi için 2.0 diyebileceğimiz dönüm noktası ise 2015 yılında Ethereum blokzincirinin hayata geçmesi ile oldu. Akıllı kontratların blokzincir üzerine taşınmasını sağlayan bu sistem sayesinde sadece Bitcoin’in kişiden kişiye transferinin değil, herhangi bir varlığın dijital değer haline getirilerek kişiden kişiye transferini sağlayacak programlanabilir paraların da oluşmasının yolu açılmış oldu.
Bu sayede menkul kıymetlerin, gayrimenkullerin, her türlü varlığın tokenizasyonu mümkün hale gelirken, bir yandan da akıllı kontrat mekanizmaları ile tedarik zincirleri, ticaretin finansmanı, mikro krediler, bağışlar gibi birçok alanda aracıya gerek kalmadan, kodlarla belirtilen şartlara bağlı olarak geliştirilen kullanım alanları ortaya çıktı.
Diğer yandan da tabi Pandora’nın kutusu açılmış oldu. 2016 ve 2017’de Ethereum blokzinciri üzerinde binlerce yeni kriptopara yaratılarak ICO’lar aracılığı ile %99’undan fazlası bugün çöp haline gelen projeler için bir yatırım furyası başladı.
Bugün o dönemde büyük vaatlerle fon toplamaya çıkan proje ve kriptoparaların birçoğunun tabiri yerindeyse bugün esamesi okunmuyor.
Ayakta kalan projelere baktığımızda ise bazılarının belirli bir problemi çözmeye odaklı ERC20 uyumlu projeler, bir kısmının da kendi blokzinciri ve mutabakat mekanizması olan, Blockchain-as-a-Service dediğimiz, blokzincir servis sağlayıcısı modelinde çalışan altyapı projeleri olduğunu görüyoruz.
Bu ekosistem ile ilk tanıştığımda en çok zorlandığım konulardan bir tanesi, hangi projenin hangi probleme hangi araçlarla çözüm sağladığını anlamaktı. Bu kadar çok proje içinden nasıl seçici olacağız, hangi birine odaklanarak o projeyi öğreneceğiz konusu halen de aslında sıkıntı yaratan bir konu.
Hele günümüzdeki blokzincir projelerinin birçoğunun kurumsal bazda yapılan, izinli ve özel yapıdaki ve aslında blokzincirden ziyade dağıtık kayıt teknolojisine dayalı veritabanı çözümleri olduğu düşünüldüğünde konu daha da çetrefilli hale geliyor.
İstanbul Blockchain Women Platformu olarak Blokzincir kullanım alanlarının pratik uygulamalarını tanıtmak amacıyla her ay düzenli gerçekleştirdiğimiz Use-Case Series toplantılarımızın mayıs ayı online etkinliğinde IBM Türk Ülke Teknoloji Lideri Sevilay Kurt’u ağırladık ve IBM’in Maersk ile birlikte Hyperledger Fabric üzerinde geliştirdiği TradeLens çözümünü dinledik.
Sistem, tedarik zincirinin uluslararası ticarete konu gemi taşımacılığı ve navlun kısmını blokzincire taşıyan bir altyapı. Uçtan uca zincirde sadece bu kısmı oluşturan süreçler, dokümantasyon, paydaşlar ve mevzuatlar o kadar çeşitli ve çok sayıdaki, tüm bu bileşenleri aynı platformda buluşturmak, aynı dili konuşturabilmek ve bunları sürtünmesiz ve hızlı, aynı zamanda kullanıcıya zorluk çıkarmadan pratik bir şekilde gerçekleştirmek ciddi gayret ve kaynak isteyen bir iş. Kaldı ki sipariş aşamasından itibaren stok ve muhasebe kayıtlarını oluşturacak ERP entegrasyonlarından, ticarete konu malın ödemesi ile ilgili banka entegrasyonlarından henüz bahsedemiyoruz bile. Her bir paydaşın ayrı bir sistemi, dijitalleşme seviyesi, teknoloji kültürü bulunuyor. Diğer yandan bu paydaşların da (veya sistemdeki adlarıyla node’ların diyebiliriz) farklı blokzincir altyapılarında çalışan dokümantasyon, iş takip veya ödeme süreçleri olabiliyor.
Bu noktada birlikte çalışabilirlik – interoperability konusu günümüzün blokzincir çözümlerinde çok önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
Şahsi görüşüm blokzincirin kullanım alanlarının yaygınlaşması, sadece butik veya belirli bir iş sürecinin değil, farklı blokzincir ağları arasındaki iletişim ve veri akışı ile, bütünsel olarak uçtan uca çözüm üretecek altyapıların geliştirilmesi ile sağlanacak ve bu da Blokzincir’de yeni bir dönüm noktasını oluşturacak.
Birlikte Çalışabilirliğin Önündeki Teknolojik Zorluklar
Birlikte çalışabilirlik temelde farklı zincirlerin arasındaki iletişimin bağımsız bir 3.parti aracılığı ile yapılması veya zincirler arası iletişim için güven sağlayıcı köprülerin oluşturulması ile sağlanıyor.
Her ne kadar rahatlıkla ifade edebiliyor gibi olsak da aslında bu karşılıklı iletişim için bahsettiğimiz köprülerin kurulması, güvenilirlik, sistemin ölçeklenebilirliği ve bilgi güvenliği açısından hiç de kolay olmayan yazılımlar.
Blokzincirlerini veri girişi veya çıkışı için uygun arayüzleri olmayan, birbirinden bağımsız, izole edilmiş veri siloları olarak görebiliriz. Bu nedenle de iki zincir arasında bir işlem yapılması gerektiğinde veya veri transferi söz konusu olduğunda bunun verinin güvenilirliğinden ödün vermeden, işlem onayının gecikmeye sebep olmadan ve bilgi güvenliğini koruyacak şekilde gerçekleştiriyor olmak önem arz ediyor.
Bunun için birbiri ile konuşabilen ağların yanı sıra konuşturabilecek fonksiyonların geliştirilebiliyor olması da fark yaratabiliyor.
Bu konuda Avrupa Birliği Blokzincir Gözlem ve Forumu’nun (EU Blockchain Observatory and Forum) hazırladığı Blokzincirlerde Ölçeklenebilirlik, Birlikte Çalışabilirlik ve Sürdürülebilirlik konulu çalışma grubu raporunda özellikle birlikte çalışabilirlik standartlarının belirlenmesinin yol gösterici olacağı belirtiliyor.
Birlikte Çalışabilirliğe Giden Yol İçin Görüşlerim
Birlikte çalışabilirlik farklı ağlardaki akıllı kontratların birbiri ile etkileşmesi, farklı zincirler arasında dijital varlıkların transferi ve özel zincirlerdeki verinin diğer zincirler ile paylaşılabilmesi odağında şekilleniyor diyebiliriz.
Bir önceki yazımda bahsettiğim üzere kişi egemen dijital kimlik (self-sovereign digital ID) üzerine çalışan birçok özel, kamu ve devletler üstü inisiyatif var. Bunların hepsi kendisine özgü farklı platformlarda geliştirilen, dağıtık yapıdaki veya merkezi veritabanları üzerine protokoller.
En basit şekli ile bu dijital kimlik verilerinin, kişinin kendi rızası ile istediği bilgiyi dilediği farklı ağlar veya platformlarla rahatlıkla paylaşabilmesi için gerekli altyapı ve standartların oluşması gerekiyor.
Başka bir örnek olarak sağlık kayıtlarını verebiliriz.
Kişinin sağlık bilgilerinin tutulduğu platform ile, sigorta bilgilerinin bulunduğu sistemin entegre olabilmesi, sadece bunu ülkesindeki sağlık hizmet sağlayıcıları değil, acil durumlarda başka bir ülkeden sağlık hizmeti alması gerektiği durumlarda yine bu sistemlerin kişinin izniyle konuşabiliyor olması önemli. Hatta en güncel konu üzerinden gidecek olursak sınırlar açılıp seyahat yasakları kalktığında ülkeler muhtemelen giriş yapacak turistlerin yakın zamanda yapılmış bir Covid-19 test sonucunu görmek isteyecektir. Bu testi yaptırabilmek pratikte çok da kolay değil ve ülkeden ülkeye ve hatta testten teste farklılıklar arz edebiliyor. Ancak her ülke, bir şekilde vatandaşlarının sağlık bilgilerini, Covid-19 enfekte kişiler ile temasının takibini çeşitli uygulamalar ile takip ediyor. Bu uygulamalara altyapıyı oluşturan veritabanlarının ve protokollerin birbiri ile konuşabiliyor olması dünya genelinde de salgınların ciddi olarak önüne geçebilecek bir fırsat yaratabiliyor.
Farklı platformlarda çalışan, farklı dillerle yazılan ve farklı mutabakat yöntemlerini kullanan blokzincirlerin ortak dili konuşabilecekleri protokollerin geliştirilmesi teknolojinin beklenen sıçramayı yapması için gerekli. Internetin yaygınlaşmasına nasıl TCP/IP, http ve ftp gibi standartlar ve protokoller zemin yarattıysa, blokzincir uygulamaları için de benzer gelişmelerin olacağını bekliyorum.
Bunun için halihazırda geliştirilmiş veya geliştirilen blokzincir projeleri bulunuyor. En bilinenler olarak Cosmos, Polkadot, Interledger ve yakın zamanda mainnete açılması beklenen Avalanche protokolünü sayabiliriz.
Sonuç olarak teknolojinin henüz geliştirmesi gereken çok fazla kası bulunuyor. Blokzincirlerin kendi içlerindeki gayrımerkezilik, güvenlik ve ölçeklenebilirlik gibi yapısal sorunları en başta çözmesi gerekiyor ki, ekosistemin büyümesi için asıl sorunlar olan sürdürülebilirlik, ölçeklenebilirlik ve birlikte çalışabilirlik konularında da aşama kaydedebilsin.
Bu bağlamda yapılmakta olan çalışmaları önümüzdeki dönemde ilgiyle takip edeceğiz.
Referanslar:
https://bkm.com.tr/wp-content/uploads/2015/06/blokzincirlerde_guvenlik_ve_mahremiyet.pdf
https://www.twobirds.com/en/news/articles/2016/uk/blockchain-2-0–smart-contracts-and-challenges