Faiz birçok felsefi görüş ve dini inançta büyük kötülük olarak görülmüştür. Günümüzde birçok yerli-yabancı iktisatçı bu görüşün eski ve köhnemiş olduğunu düşünür.
Onlara göre faiz uygarlığın başlangıcında aynı zamanda tahıl deposu olan tapınaklarda doğmuştu. Tapınakları işleten rahipler iklim koşulları ve tarımsal döngülere göre borç verdikleri çiftçilerden faiz kazanıyordu. Daha sonra özel kişilerin kurduğu başka tahıl depoları, silolar ortaya çıktı. Bunların da faiz kazanmasını istemeyen rahipler faizi yasakladı.
Neresinden baksak tutarsız bir görüş. Din adamları özel müteşebbislerin kazandığı faizi kıskandıysa bile neden kendilerine de faizi yasaklasın. Zaten binlerce yıl inanışlar yasaklasa da rahiplerin faizciliği sürdürdüğünü de görüyoruz.
Faiz büyük kötülük olarak görülür çünkü artı-değeri, sadece emeği ile çalışan asıl üreticilerden, toplumun hakim sınıflarına en kolay aktarma aracıdır. Köleliğin başlangıcının önemli bir kaynağı geniş kitleleri yüksek faizlerle borçlandırmaktır.
Size bir sır vereyim: Aslında dünyada ekonomi diye ayrı bir bilim yoktur. Bu bilimin gerçek adı ekonomi politiktir. Sonradan siyasi taraf görmezden gelinmiştir. Adam Smith’ten Marx’a kadar tüm iktisadi düşünürler, ekonomist değil ekonomi politik üstatlarıdır. Günümüzde ekonomistlerin, iktisatçıların büyük çoğunluğu bu gerçeği görmez ya da görmek işlerine gelmez. Her ekonomik karar aynı zamanda politik bir duruştur. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak faizi masum ya da modern finansın gereği gibi göstermek mevcut hakim sınıfları desteklemek amacıyla yapılır.
Günümüz iktisatçılarının bilmediği ya da gizlediği bir başka gerçek elbette sınırlı-sınırsız para farkı ve döngüsüdür. Sınırlı para üretimi sınırlı olan paradır. Altın, gümüş ve bitcoin gibi. Sınırlı paraların üretiminde iş-emek vardır. Altın ve gümüş çıkarmak için insan emeği, bitcoin üretmek için de bilgisayar işlem gücü gerekir ki aslında bilgisayar işlem gücü de depolanmış insan emeğidir.
Sınırsız paralar ise borç ve faize dayalı olarak üretilir. Günümüzde hükümetler para oluşturmak istediklerinde üzerinde faiz olan bir borç senedi yani devlet tahvili yazıp bunu merkez bankasına verir. Merkez bankası da hiçbir emek harcamadan yoktan var ettiği parayı devlete faiz karşılığı iletir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası tüm dünya paraları dolara, doların kendisi ise altına endekslenmişti. 1971’de ABD altın-dolar bağını kopardı. Böylece tarihte ilk defa küresel bir sınırsız para düzeni içine girdik. Dünyanın en sağlam dövizi olan dolarda bile enflasyon var. Bu nedenle dolar bile son yüzyılda satın alma değerinin %95’ini kaybetti. Varın diğer paraları siz düşünün.
Modern iktisatçılar böyle bir ortamda faiz nasıl olmayacak diye insanların gözünü boyar. Onların oluşturmaya çalıştığı bir başka illüzyon dünyanın her daim sınırsız parada yaşadığı algısıdır. Sanki bu iş tam olarak şunun şurası 50 yıl önce başlamamış da; binlerce yıldır böyle devam ediyormuş gibi bir hava oluştururlar. Yani onlara göre sınırsız para ve onun temeli olan borç ve faiz düzeni çağdaş finansın bir gereğidir. Aksini düşünmek köhne gerici bir zihniyettir.
Tabi burada asıl amaç sınırsız paranın alternatifi olan sınırlı para rejimlerinin önünü kapatmaktır. Bu iktisatçıların bilmediği ya da gizlediği bir başka gerçek sınırlı para rejimlerinde faize ihtiyaç olmadığıdır. Ekonominin temelini oluşturan rezerv para sınırlıysa, borç ve faiz karşılığı her an istenildiği kadar üretilmiyorsa, ekonomi büyüdükçe sınırlı para da değer kazanır. Çünkü para miktarı aşağı yukarı sabitken üretilen mal ve hizmet miktarı artmaktadır. Para az, mal ve hizmetler daha çok ise para değer kazanır fiyatlar düşer. Böylece paranızı birilerine ne kadar uzun süre borç verirseniz, ekonomi gelişiyorsa paranız da zaten değer kazanıyordur. Ayrıca faiz almanız gereksiz ve haksızdır. Zaten tarihte faizi kötü sayan felsefi ve dini görüşlerin doğduğu çağlara baktığınızda o dönemlerde kullanılan para hep sınırlı paradır. Genel olarak altın ve gümüştür.
Tarihte toplumların zayıfladığı dönemlerde ortaya çıktığını gördüğümüz sınırsız para rejimlerinde ise borç ve faiz yanında bir de enflasyon ile gerçek üreticiler, emeğiyle çalışanlar hızla sömürülür. Böylece çalışanlar ya gerçekten ya da fiilen köleleştirilir. Hakim sınıf bu yola gidiyorsa gücünü yitiriyor, toplumu bir arada tutamıyor demektir. Çareyi halkını amansızca sömürmek ve köleleştirmekte bulmuştur. Adil olması gereken yönetim borç, faiz ve kölelikle zulme yönelmiş olur.
Sınırsız para rejiminde çalışanlar, para sürekli enflasyonla değer kaybettiği için para biriktiremez. Her şeyi taksitle ve faizle satın almak zorunda kalır. Hele de araba, ev gibi büyük ihtiyaçları. Böylece her çalışan adeta kendisine bir araba bir ev alırken, hakim sınıflara da faiz ile bir araba ve bir ev parası öder. Uzun süreli borç ve faiz ilişkileri çalışanları adeta köle haline getirir.
Günümüzde sınırsız para rejiminde önemli olan reel faizdir. Yani enflasyon düşünüldüğünde ortada kalan faiz. Gerçek faiz budur. Çalışanlar banka mevduat faizleri ile ancak belki paralarının değerini koruyabilir. Gerçekten bankaya mevduat yatırarak reel faiz kazanmak hemen hemen imkansızdır. Üstelik 1980’lerde yine ABD’nin başlattığı ve tüm dünyaya yayılan bazı hesaplama değişiklikleri ile enflasyon olduğundan çok daha düşük gösterilmektedir. ABD’de Shadow Stats 1980 öncesi yöntemi ile eski enflasyonu hala hesaplıyor. Bu enflasyonla bakıldığında büyüme rakamları da değişiyor. Buna göre ABD 2000 Krizi’nden beri büyümüyor küçülüyor! Yani enflasyon açıklanandan çok daha fazla.
Yani çalışanlar günümüzde hem hileli enflasyondan, hem borç ve faize dayalı olarak üretilen sınırsız paradan iki türlü mağdur. Emeklerinin büyük kısmı sürekli bu mekanizmalarla aşırı biçimde hakim yani çok para sahibi sınıflara aktarılıyor.
Katılım bankacılığı ve benzeri alternatifler de klasik bankalara göre daha iyi olmakla birlikte bu ortamda etkisiz. Çünkü sorunun temeli paranın üretiminde başlıyor. Para sınırsızsa ve üretiminde borç ve faiz varsa siz bunun üzerine ne yaparsanız yapın faiz sorununu aşamıyorsunuz. Katılım bankaları faiz yerine katılım payı ya da kâr payı dağıttıklarını söylüyorlar. Bir çok durumda bu kâr payı, faiz gibi sabit bir oran. Oysa farklı farklı kâr oranı olan farklı farklı işlere ortak ya da katılımcı oluyorsak bu kar oranlarının da bayağı değişken olması gerekmez mi? Hele bu kâr payı bir de zaten hileli olan enflasyonun bile altında kalıyorsa faizden bile kötü bir sistem ortaya çıkıyor demektir.
Bu durumda bazı düşünürler bankacılık sistemini bir kenara bırakıp, sonuçta bir mal ya da menkul kıymet alıp satmaya dayanan borsalara yöneliyor. Buraların getiri bakımından daha sağlıklı olduğunu iddia ediyorlar. Oysa sınırsız para rejimi buraları da aşırı şekilde bozuyor. Sınırsız üretilen para çalışanlara geldiğinde özellikle kredi kartlarında fahiş faizlerle dağıtılıyor. Oysa borsada hissesi olan şirketlere sıfır faizle veriliyor. Onlar da kendi hisselerini satın alarak borsaları suni biçimde yukarı götürüyor. Aynı durum emlak yatırımları için de geçerli. Yani paranın üretiminde borç ve faiz varken siz klasik borsalara ya da emlak varlıklarına yatırım yaparsanız da sonuçta bu faiz sorunundan kurtulamıyorsunuz.
Bitcoin’in 2008 Krizi sonrası bu kadar ilgi görmesi, en az dört defa yaşadığı %80-90’lık büyük çöküşleri rağmen 11 yılda değerini 180 bin kat arttırmış olması işte bu faiz, enflasyon, borç köleliği meselesine neşter atmasından kaynaklanıyor. Tıpkı altın ve gümüş gibi sınırlı borç ve faize dayanmayan bu yeni para türü, çalışanı kesinlikle enflasyon ve faiz döngülerine karşı koruyor. 5000 yıllık altın ve gümüş seçeneklerinin yanında yepyeni ve dijital dünyaya dönük bir alternatif olarak ortaya çıkması ile şu an onlardan çok daha hızlı değer kazanıyor.
’Çağdaş’ ekonomistlerin büyük çoğunluğunun Bitcoin’i anlayamamalarını bir de bu açıdan değerlendirin. Büyük ihtimalle Bitcoin’i anlamak zaten hiç işlerine gelmiyor.
Sonuçta tarihin ulaştığımız noktasında içinde bulunduğumuz sınırsız para rejiminin sonuna yaklaşıyoruz. Dünya muhtemelen teknolojik dijital altın ulusal paralara dayanan yeni bir sınırlı para düzenine geçecek. Ve en yeni sınırlı para olarak, blockchain ekonomisinin rezerv parası olarak, faizsiz Bitcoin de bu yeni dönemde çok önemli işlev görecek.