Geçen yazımda öbürleştirme diye adlandırdığım bir olguyu anlatmıştım. Bu dünyada birçok ülkede dev bir sorun haline gelmesine rağmen pek konuşulmayan bir olgu.
Herhangi bir ülkede verilen bir hizmette, hizmeti alan ile veren arasına dijital olarak girerek hariçten komisyon alınmasına Öbürleştirme adını verdim.
Aslında komisyondan ziyade sömürge zamanlarını çağrıştıran bu uygulama, eskiden kapitülasyon adı verilen kavramın ta kendisi. Okulda bize kapitülasyonların konulması ve kaldırılması anlatılmıştı, ama eminim okulda bu konuyu okuyan gençlerimiz (ki bizler de anlamamıştık) bu kavramın ne olduğunu anlamamışlardır. Şimdi kapitülasyonun modern örneklerini biz dünyada da ülkemizde de bolca görmekteyiz.
- 2000 yılı sonundan bu yana yaklaşık 24 yıldır Google ve ondan biraz daha sonra başlayıp, 2012’den bu yana Facebook şirketinin markaları tüm dünyada bir soygun gerçekleştirmekteler:
- İnternet satışlarında yerli şirketlerimiz ile insanımız arasında durup, online alışverişlerinden aradan komisyon alan yabancı teknoloji şirketlerinden ne vergi alabiliyoruz ne de onların yaptığı işe alternatif üretebiliyoruz. Daha sonra bunlara Uber ve Airbnb de katıldı. Elbette daha başka onlarca örnek var.
İşte bunlar ve benzeri çoğaltılabilecek daha birçok örnek ile tarımımız, sağlık, gıda sektörümüz ve turizm sektörlerimiz yabancı kapitülasyonların öbürleştirmesinin etkisinde, bu da bize pahalılık ve fakirleşme olarak yansıyor.
Neler yapılabilir?
Öbürleştirmenin çarelerini seviye seviye anlatacağım. Önereceğim çarelerin bir kısmı bizlerin yurttaş olarak yapabilecekleri şeylerken diğerleri il veya ilçe belediyeleri tarafından yapılabilir. Aşağıda yazdığım altı çare önerisinin de detaylı anlatılmaya ihtiyacı var. Bu nedenle bu yazının sınırları dahilinde önerilerimi sadece başlık olarak değerlendirin lütfen.
- Tatillerde, yurt dışından, yurt içinden gelip, otellerimizde kalmak isteyen turistler yine internet üzerinden oda satın aldıklarında, otellerden bu basit aracılık için ortalama yüzde 30’lar seviyesinde komisyon kesen Expedia grup firmaları ve diğer yabancı aracılar da bu düzenin haraççıları. Bunlar da ülkemize bir kuruş vergi vermezler ve bu şekilde ülkemizden her yıl milyar dolarlar çekerler. Bunlara alternatif yerli otel rezervasyon şirketlerimiz var ama devletimizin bu kapitülasyonlar ya umurunda değil ya da farkında değil ki yıllardan beri bu sömürü soygunu sürüyor. Oysa mesela oteller için yerli ürünler teşvik edilebilir ve yabancı sitelerin Türk otellerini satması yasaklanabilir, ya da bu kurumlar Türkiye’de ofis kurup vergi ödemeye zorlanabilir. Eğer devlet seviyesinde bu çareler yapılmayacaksa, güney illerimizin belediyeleri için şöyle bir çare önereceğim: Fethiye, Antalya, Marmaris gibi illerimize/ilçelerimize yazın dışarıdan gelen yabancı turistlere havaalanında özel bir uygulama yüklettirilerek ülkemizde yapacakları tüm harcamaları bir “Turizm Token” ile yapmaları teşvik edilebilir. Burada win-win’leri oluşturacak konular var, bir tanesi yabancıların ülkemizde vergi mükellefi olmamaları. KDV dahil vergilerde onlar bizler gibi yükümlü değiller. İşte bu değerli kaynak kullanılarak turistler bu uygulamayı kullanmaya özendirilebilir. Böylece ülkemize gelen turistlerin tüm alışveriş ve sosyal ağ ilişkileri yerli kurumlarca yakalanmış olur. (Bu öneri için detaylı başka bir yazı yazacağım. Altı yıl kadar önce Fethiye ticaret odasına önerdiğim bu fikir gayet güzel çalışabilecek, kanuni ve pratik bir öneridir.)
- Son DeepSeek gelişmesinden sonra aklı yeten teknoloji insanlarımız, Çin kaynaklı bu açık kaynak yazılımı kullanarak Türkçe içeriklerimiz üzerinden LLM model kurarak kaliteli arama motoru, tavsiye motoru, e-ticaret motoru vb. geliştirebilirler. Bu motorlar yardımıyla Google, YouTube ve sosyal medya olarak hayatımızda yer eden diğer sitelere alternatifler üretilebilir. Bu dediğim basit bir iş değil farkındayım ama bunu bugün yapmak, mesela 10 yıl önce yapmaktan çok daha kolay.
- İBB başta olmak üzere büyükşehir belediyelerimiz, şehirlerde cep telefonu veya web uygulamalarını kullanan insanların kendi kimliklerini otomatik olarak teslim ettikleri “Google ile bağlan, Facebook ile bağlan” örneklerindeki kimlik şablonlarının yerine “İBB ile Bağlan”, “Antalya ile Bağlan” gibi alternatifler geliştirebilirler. (Bir numaralı maddedekinden farklılıklar içeren bu alternatifi de ayrı bir yazı ile detaylandırmam gerekiyor. Buzdağı gibi büyük bir konu başlığı yatıyor bunun altında. Tüm sosyal network ilişki ağı -blokzincirde oluşturulacak- token’lar ile yeniden oluşturulabilir.)
- Platform Kooperatifleri başlığı altında bulabileceğiniz bir konu var: Bu tür kooperatiflerle online alışveriş siteleri, Uber ve Airbnb gibi yazılımların önü alınabilir. Açık kaynak olarak tüm bu yazılımların alternatifleri var. Platform kooperatiflerin ortakları ise sistemi kuran ve işletenler olacak. Örneğin taksicilerin kendilerine ait kooperatifleri, kendi Uber’lerini, Bitaksi’lerini işletecek. Ancak burada taksicilerin şoförlük dışında bir iş yapmaları beklenmediğinden, teknolojik sistemlerini işletmeyi üzerine alacak gençler bulunacak ve onlar da aynı kooperatife ortak olacak. Ben bu örneği Boğaziçi Üniversitesi’nde geçen dönem verdiğim blokzincir dersimde işlemiştim ve öğrencilerimden bu işe talip gençler çıkmıştı. Onların elinden tutacak bir mentor ağabeyleri ile bu tür kooperatifleri pekâlâ hızlıca kurabilirler. (Not: Geçen yazımı okuyan meşhur Uğur Abimiz- ustam ve ağabeyim sevgili Uğur Özmen- öbürleştirmeye çare olarak sosyal medyada bir yerde Platform Kooperatiflerini önermişti. Bu yazımdan önce kooperatif konusunda epeyce okuma ve saha çalışması yaptım. Bu da bir başka buzdağı konu, gelecekteki bir yazımda da detaylı olarak kooperatif-DAO konusunu işlemeye söz veriyorum.)
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kent Lokantaları girişimini biliyorsunuzdur. Ben geçenlerde gidip bir şubesinde yemek yedim ve iç yapılarını incelemeye çalıştım. Belediye çalışanlarına zaten çıkan bir yemeği daha geniş bir kitleye yaymışlar, iyi de yapmışlar. Ellerine sağlık. Ancak İstanbul BB gibi neredeyse küçük bir devlet bütçesine sahip, kendisi de aslında orta boy bir devlet gibi olan büyükşehir belediyemizin, Kent Lokantalarından çok daha yıkıcı, çok daha çomak sokucu bir girişimde bulunmasını beklerdim. Örneğin, üretim yapan ilçelerimizden, gıda ürünlerini kendileri şehre getirtip doğrudan semt pazarlarında sattırabilirler. Daha güzeli, İzmir BB’nin bir zamanlar yaptığı Tansaş market zinciri örneğini inceleyip, benzerini İstanbul için yapabilirler. Üstelik bunu yaparken bankadan veya yurt dışından kaynak bulmaları dahi gerekmez. Kendileri AAA kreditör olan, bunca kaynağı olan büyükşehir belediyelerimiz, vadeli çek benzeri (ama kâğıtsız) bir enstrüman kullanarak tüm alımlarını vadeli yapıp borçlarını tahsilatı yaptıktan aylar sonra ödeyebilir. Migros, Şok, BİM, A101 aynen böyle çalışıyor. İBB’nin, İzmir veya Ankara BB’nin neyi eksik?
- Tüm bunların en etkilisi olacak olan çare ise, tüm online ve offline ödemelerimizi TL’ye endeksli ama bankacılık sistemi dışında çalışan, blokzincir teknolojisi altyapısına sahip bir veya birkaç token ile yapmamızdır. Yani, soygunun yapıldığı araç olan fiat para sistemindeki liramızı, yabancı tekellerin ve Kağıtçıların elinde rehin olmaktan kurtarıp, kendi aramızda TL’ye endeksli, alternatif bir ödeme ve kredi sistemi geliştirebiliriz. Bu tamamen banka dışında, cep telefonu app’ları içinden işleyen sistemi geliştirdiğimiz zaman, artık alışveriş ilişkilerimiz de sosyal ağlardaki ilişkilerimiz gibi yabancıların sömürü aracı olmaktan çıkacaktır.
Bu çareyi de başka bir zaman, bu konuya özel uzun bir yazı ile detaylı açıklamam lazım. Burada sadece başlık olarak vermekle yetiniyorum.